İman ve Kur’ân hizmeti olan Risale-i Nur’un hizmet zincirinin değerli bir halkası olan ve bu hizmet havuzunda fanileşerek eriyen Nur’un kahramanlarından birisi olan Nurettin Tokdemir Ağabeyin ebedî aleme gidişinin üzerinden yedi yıl geçti.
Merhum ağabeyimizi hasretle anıyoruz. Ağır kronik hastalıkları olmasına rağmen, yorulduğunu sezdirmeden, aktif olarak hizmetlere koşan bir örnekti.
Hizmetlerle ilgili düşüncelerini de yansıtan birikimlerinin özetlendiği iki büyük not defterini bize hatıra olarak bıraktı. Bazı düşünce ve kanaatlerini gün ışığına çıkarmakla, rahmete vesile olabileceğimizin ümidindeyiz. Rıza-ı ilâhî meyvelerini vereceği inancıyla yoğunlaştırdığımız gayretlerimizi, Risale-i Nur’un iman ve Kur’ân hizmetkârlarına, dualarını bekleyerek takdim ediyoruz. Ölümün susturduğu diline bedel, defterleri konuşuyor.
“Kur’ân indi onunla amel edilsin diye, ama insanlar O’nu okumayı amel edindiler. Dindarlığın kalitesi önemlidir ve anlamaya dayalı şuurdur. Aldanmaya en müsait yer, dindir. Her şeyin kalitelisini arayan, niçin dinde kalite aramıyor? Olmak yerine dindar görünmek istiyor. Dindarlık ayrı, dindar görünmek başkadır. Halının altına süpürerek Müslüman olunmaz. Müslüman olmak emek ister, bilgi ister. Takvalı görünmek değil, olmak iyidir.
“Emevi’lerden sıkıntı çekenler, yalnız ehl-i beyt değil, Müslümanlardır. Manzaraya bak, Müslüman toplum var mı? Hak yiyen, dedikodu yapan ne kadar insan var. Siyasetin hitabet sanatına giren, sözünü ve bilgiyi yönetmesi lazımdır. Sorun çözme yeteneğinin zayıf, kendini beğenmişliğin hastalık olduğu, utandıran eksikliklerin çok farkındayız. Düzeltece- ğiniz iş, alçakgönüllülüktür. Değer iletişimi olmalı, faydalı olmalı. Biz değer iletişimini, hepsi hikmetli olan sözlerle yapıyoruz. Ezber bağımlılığı için de, dış politika için de yeni bir yön gerekir. Kimse ortak akıldan fazla zeki değildir.

“Dilin kimyası bozuldu. Geçmişle ilişkiler kesildi. İfade gücü zayıflatıldı. Bin yıllık tarih süreci içinde gelişen dil, kültür taşıyıcıdır. Dil kimliğimizdir, tarih boyunca oluşuyor. Geçmişten koparmak isterseniz, dili tahrip etmelidir.
Şeriatın bir ihsanıdır hürriyet. Hürriyet, imanın hassasıdır. Allah, bize iki yuvarlak organ verdi. Biri oturmak, diğeri düşünmek için, başarı hangisini daha fazla kullanacağınıza bağlı. Oturmak veya çalışmak. Çalışmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getiren milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini sonra da, istikballerini kaybederler.
Mükemmeliyetçilik inancı, “en iyisini yapabilecek seviyeye gelinceye kadar, hiçbir şey yapmamalıyım” diyen ve atalet üreten inançtır. Atalet, tembellik, ümitsizlik, yılgınlık, kötümserlik, bezginlik, şevksizlik içinde olanlar, üzerine ölü toprağı serpilmekle hayat enerjileri çöktüğünden bir şey yapamadan dururlar. Mükemmelliyetçilik yerine, sürekli iyileştirme felsefesine göre hareket edilmelidir. Yetersizlik; ‘Ben kim oluyorum?’ diyerek, bu işi yapamamaktır.
“Bir mü’minin bir mümine 6 görevi var. Selâm vermek, davet ettiğinde icabet etmek, ölürse cenazesine gitmek, hasta olduğunda ziyaret etmek, yemek yedirmek, ev halkına selâm vermektir. ‘Esselâm kablel kelâm’ hadistir. Karşılaştığında, ayrıldığında söyle, İslâm’ın parolasıdır. Hz. Adem’den beri selâm var. Selâm ibadettir.
“Siyaset ülkeye hizmet içindir. Geçmişe değil, geleceğe bakmalı. Toplum vücut gibidir. Vahyin öğretileri yerine geliyor mu? İslâm toplumu olmak için tevhid-adalet toplumu olmalı. Namaz kıldırtmayan iman hâli, %60-70 ahdi tazelemeli demektir. Adalet namaz kadar önemlidir. Mülkün temelidir. Toplumsal hukuka, ‘adaletle yönetiliyor muyuz?’ diye bakmalı.

“Vahiy nasıl bir şahsiyet inşa eder? Kur’ân’ın gündemi insandır. Vahiy insanı merkeze koyar, ferdi değil. Allah’lı ve ahlâklı olmasını ister. Şahsiyetli, dik duruşlu, ilkeli bir insan. İnsanın merkezinde iman vardır. İmanın merkezinde de ilim vardır. Vahiy insana ‘Kendini tanı’ der. “Eşhedü: ‘Ben şehadet ederim ki,’ diye başlar. Ben diyor, kendimi bilerek kendi varlığımı tasdik ediyorum, Allah’ı tasdik ediyorum. Ben derken, varlı- ğımın farkına varmalıyım. Allah yaratan, yaratan yönetendir. İnsan azar, ne zaman kendi kendine yeterli olduğunu görür, mesuliyeti düşünmeden, gider firavunlaşır. Şahsiyetle ‘ben’i bilmek, varlık gayesini bilmekle başlar. İnsan, Allah’ın bir şaheseridir. Takva, ruhu takviye etmekle, hassasiyetleri zirvede tutmakladır. Hicret, günahtan hayra intikal etmek demektir.
“Kıyamet yakındır, insanın ölümü daha yakındır. Zor nedir? Kabir zordur, onun azabı kabirden daha zordur. Kur’ân, müfessir ve müfesserdir. Okur-yazar olmak ayrı, okuyan-yazan başkadır. Ramazan’da ramazanlaşmak, Rabbanîleşmektir. Rabbe odaklanmaktır.
“Balkanlardan denizin çekildiği gibi çekildik, geride tuzumuz kaldı: Bosna.
“İhlâs kaybolursa, riya kapısı açılır. Riyada benlik ve ikilik vardır. O kalp, teveccühüne talip olduğu nasın resimleriyle doludur. Benlik araya girerse, benim için olsun istemektir. Allah için değil, nefis için talip olmaktır. Riya, başkası için yapılan hayır ve ibadetlerdir. Görsünler ve desinler için yapılan amellerde gayrın rızası var. Riya kalbî bir hastalıktır. “
—Devamı Yarın—