İsimsiz okuyucumuz: “Filistin meselesini özetler misiniz? Neden o bölge ateş çemberi? Filistinlilerin yaşama hakları yok mu? Yahudîler neden durmuyorlar?
Dün kaldığımız yerden devan edelim:
İşin kader boyutu
Filistin meselesinin üçüncü yüzü ise bizim bu yazımıza konu olan kader cihetidir.
İşin kader boyutu bu meselenin en esrarlı yanını teşkil ediyor. O yüzde bize düşen teslimiyettir. Ancak elbette ki gafil ve tembel bir teslimiyet olmayacaktır. Sorumluluğumuzu kadere havale eden bir teslimiyet olmayacaktır.
Ancak kaderi okuyan bir teslimiyet belki olabilir.
O ölümcül savaşta ölen kim olursa olsun, doğrudan şehit olduğundan ve Cennete gittiğinden hiç şüphe yoktur. Dünyada kalsalardı, üç günlük dünyanın bin bir türlü manevrası belki onları da dişleri arasına alıp öğütecekti. Ancak Rahman-ı Rahim olan Allah onları bundan affetti ve onları rahmet kucağına aldı.
Zalimleri de Cehenneme gönderdi.
Öte yandan böyle zalimane katliam yapanlar bilmiyorlar; ama mazlumane şehit olanlar, dünya nezdinde İslâmiyet’i güzelce tebliğ ediyorlar. Zalim olanlar vahşetini kusarken, mazlumen şehit olanlar İslâm’ın güzelliğini cihana ilân ediyorlar. Son günlerde sırf bu mazlumiyeti paylaşmak adına İslâmiyet’e geçenlerin gözle görülür derecede arttığını söylemek mümkündür. Yani İslâmiyet’e geçenlerin şehadet belgelerini, şehit olan mazlumlar kanlarıyla imzalıyorlar. Bu imzalar masum şehitlerimizin mahşerde inşallah yüz akı olacaktır.
Dua etmeye devam etmekle beraber, elden bir şey gelmediği durumlarda Bediüzzman’ın tavsiyesi şöyle olmuştur:
“Rahmet-i İlâhiyeden ileri şefkat olunmaz. Hikmet-i Rabbaniyeden daha ekmel hikmet, dâire-i imkânda olamaz. Âsiler, cezalarını; masumlar, mazlumlar, zahmetlerinden on derece ziyade mükâfâtlarını alacaklarını düşün. Senin daire-i iktidarının haricinde olan hadisata, Onun merhamet ve hikmet ve adaleti ve rububiyeti noktasında bakmalısın.”1
Bu Sorulara Ne Cevap Vereceğiz?
Yarın mahşerde bu mesele bizden sorulacaktır. “Gazze’de bebekler, kadınlar, masumlar öldürülürken sen ne yaptın?” sorusu ile muhatap olacağız. O zaman ne diyeceğiz?
Dua edemez miydin? Zalimin zulmünü haykıramaz mıydın? Sokaklara dökülüp sesini duyuramaz mıydın? Müslüman ülkeler en üst düzeyde diplomasi yürüterek bu işi durduramazlar mıydı? Diplomasi işe yaramadığında en üst düzeyde ültimatom veremez miydi?
En üst düzeyde İsrail mallarına boykot uygulayamaz mıydınız? İsrail ile anlaşmalarınızı askıya alamaz mıydınız? İptal edemez miydiniz? İsrail’in veya destekçilerinin ülkenizdeki üstlerini kapatamaz mıydınız? Mallarına boykot uygulayamaz mıydınız?
Birlikte hareket edip bu ateşi söndüremez miydiniz?
Haydi olmadı, İsrail’in karşısına silâhlı güç çıkaramaz mıydınız?
Siz ne yaptınız? Hiçbir şey! Sadece seyrettiniz! Hiç sesiniz çıkmadı! Hiçbir gayretiniz olmadı! Bu tedbirlerin sonuncusu dışında güce ihtiyacınız da yoktu!
Sadece iradeniz yeterliydi. Ama siz bir irade bile göstermediniz. Siz bir kınama bile yapmadınız!” denmeyecek mi?
Bu sorulara ne cevap vereceğiz?
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lahikası, s. 228.