Bir asra yaklaşan tarihinde siyasetle çok imtihan edilen ve ne yazık ki bu imtihanların çoğunda tuzağa düşüp büyük sıkıntılar çeken İhvan-ı Müslimîn, son olarak “Arap baharı” denilen, ama uğradığı yerlerde kara kışa dönen süreçte acı bir tecrübe daha yaşadı.
Mısır’da Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden sonra İhvan’a iktidar yolu açılır gibi yapıldı. Tam o noktada İhvan kurucusu Hasan El Benna’nın torunu Prof. Dr. Tarık Ramazan bunun bir tuzak olduğu uyarısında bulunarak İhvan’a “İktidardan uzak dur” çağrısı yaptı.
Buna rağmen Muhammed Mursî cumhurbaşkanı seçildi. Ama 13 ay sonra, kendi getirdiği Genelkurmay Başkanı Sisi’nin yaptığı darbeyle devrildi, tutuklandı ve mahkemede yargılanırken duruşma salonunda can verdi.
Onunla birlikte, yeniden “terör örgütü” ilan edilen İhvan’ın çok sayıda lideri ve mensubu da tutuklandı; bazıları idama mahkûm edilirken, bu kararların bir kısmı infaz edildi ve binlerce kişi halen cezaevinde tutuluyor.
Örgütün bütün malvarlığı da gasp edildi.
Bunlar olup biterken Türkiye’deki AKP iktidarı İhvan’ı yönetimi ele almaya teşvik etti, her vesileyle bu yönde destek mesajları verdi. Darbe sonrasında da aynı tavrını sürdürür gibi yaptı; meydanlarda rabia işaretleri eşliğinde hamasî söylemlerde bulundu; darbeci Sisi’yle aynı masaya oturmaktan kaçındı.
Ama gelinen noktada keskin bir U dönüşü yaparak, İhvan’a destek mesajları vermekten vazgeçti; Türkiye’deki İhvan’la irtibatlı yayın kuruluşlarını susturdu ve Sisi’yle arayı düzeltmek için Kahire’ye Bakan gönderdi...
Mısır’da bunlar olurken, Suriye’de alevlendirilen iç savaşta İhvan fazla öne çıkmadı. Ama AKP iktidarı bu ülkedeki silahlı muhalefete ve örgütlere yoğun destek verdi. Neticelerini hep birlikte görüyor ve yaşıyoruz.
Tunus’ta ise iyice tek adamlığa soyunan şimdiki Başkan Meclisi feshettiğinde bizdeki 15 Temmuz’a benzer bir “halk direnişi”nin fitili ateşlenmek istenir gibi oldu, ama oradaki sokak hareketlerinin arkası gelmeyince AKP daha fazla ısrar etmeyip işi oluruna bıraktı.
Yakın zamana kadar “15 Temmuz finansörü” olmakla suçlanan BAE ve “Kaşıkçı’nın katili” denilen Suud yönetimleriyle kucaklaşılıp “terör devleti” İsrail’le ilişkilerin yine ısıtılması da, tabloyu tamamlayan gelişmeler oldu...