Evet dostlar, bugünkü mevzumuz sıdk, doğruluk ve istikamet üzere olmak. Umduğumuz istikametimiz bir ve tek: Cennete girip, Rabbimize ve İki Cihan Serveri sevgili Peygamberimizle (s.a.v.) buluşmaktır.
Fakat her kıymetli bir hedefin bizden istediği bazı önemli ve büyük fedakârlıklar vardır. Önemli olan o ağır yükün altına girebilme; azmi, kararlılığı ve cesareti gösterebilmektir. Her zaman ve mekânda, her şartta. Bugün Âhirzaman’da ve batılılaşma hevesatı ile İslamiyet’in tüm usul, esas ve şeairlerinin terk edilmeye yüz tuttuğu bu memlekette çok zor. Enaniyetin, ilmin ve gururun başları dikleştirdiği, “Bana göre” zihniyetinin yol açtığı hadsizliğin had safhaya ulaştığı bir dönemde; sözde düşünürlerin, aydınların cirit attığı bir ortamda çok daha zor.
İstikamet üzere olmak; emrolunduğumuz andan itibaren, fabrika ayarlarında gerek manevi yapıda gerekse maddi yapıda hiçbir erozyona uğramadan, eğilmeden bükülmeden, ‘kıldan ince kılıçtan keskin’ yolda kendinden emin bir şekilde yürümek demek. Ama imkânsız da değil. Hakiki imanı elde edebilmişsen, imanın bir hükmü için hayatını feda edebiliyorsan; İslâm’ın bir şeairi için serden vazgeçebiliyorsan; çok kolay. Çölde vahaya rastlanır mı? Evet rastlanır. Peki oradan çıkılmak istenir mi? Hayır. Peki bu zamanda, bu çöllerde vaha neresidir? Bugünkü vahalar işte o zorlukları aşabilen tüm babayiğitlerin ilim, talim ve tefekkür için buluştuğu yerlerdir.
Bediüzzaman Hazretlerinin: “Ey kardeşlerim! Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzır manileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır.” (Lemalar, s.160) sözünden anlaşılacağı üzere bu mümtaz toplulukları dağıtmak, onların arasındaki tesanüdü kırmak, omuz omuza vermiş “1”leri “111” kuvvetinden bozup alt alta hizaya dizerek “3” kuvvetine indirmek gayretinde olanlar elbette var.
Müslüman bu oyunları ferasetle anlayacak, hak bildiği davasına sımsıkı sarılacak, asla gevşemeyecek, siperi terk etmeyecek. Hiçbir rüzgar onu yolundan şaşırtmamalı.