Yarım asırdır devam eden; Çorum Nur kahramanlarının vesile olduğu, şahs-ı manevînin bu zaman diliminde ve Kargı Yaylası zemininde tezahür ettiği bir buluşma…
Sıcaktan, edepsizlikten ve hayasızlığın hızla yayıldığı bir zamanda; kanaatsizlik ve malayanî zaruretler altında bunalan gönüllere, buz gibi suyu ve serin havasıyla âdeta bir halaskâr gibi yetişen gönüllerin mekânı… Tabiatla Nur’un buluştuğu, mana âleminde yeni kapıların aralandığı, dimağların enginlere ve ufuklara kanat açtığı; bir piknikten çok daha öte bir buluşma noktasıdır Kargı yaylası...
Her yıl Ağustos ayı girince, ilk Pazar gelince, yediden yetmişe erince, bazen hüzün, bazen de Allah’ın verdiği ömrü, onun yolunda harcayanlar ile bir ve beraber aynı safta ve aynı sofrayı paylaşmanın verdiği mutluluk kelimelerle anlatılmaz.
Evet, hüzün boyutu vardır bir de... Bu geleneksel buluşma ve kucaklaşmada büyük emekleri olan bugün aramızda olmayan Nur kahramanları Ahmetler, Mustafalar, Şerafettinler, İbrahimler, nahif ve zarif sesiyle Şabanlar, Haliller, Hafız Abiler, Mehmetler ve daha nicelerini hatırlamak, yâd etmek...
Bizim pikniğimizin tatlı heyacanı, dersanemizde, geceden gelenlerle kılınan sabah namazı ve tesbihatıyla başlar. Yolculuk uzun, ama bekleyiş heyecanlıdır. Türkiye’mizin dört bir yanından kafile kafile selâm ile gelip kucaklaşmalar, tanışmalar, muhabbetler ile sabahın soğuk anı tatlı bir havaya dönüverir. Yayla havası; koyu bir çay, peynir, zeytin, yumurta, bal ile yapılan kahvaltıyla tam kıvama gelir.
Artık geleceğin imanlı ve nurlu inşasının devamı için; yolunda nice eza ve cefalara katlanıldığı bir dava için; bütün kâinata meydan okuyabilecek imana sahip, korkmaz ve korkutulamaz, davasına sım sıkı sarılmış ağabey ve kardeşler, bir ve tek bir şekilde geleceğe bugünden not düşmek, İlâhî huzurun kadrajına girebilmek, Lillah için Liveçlillah için, muhabbet için; ilim ve irfan ile marifetullah için, şirket-i manevî, şahs-ı manevî için davet edilmiştir.
Bu davetmize “lebbeyk” diyen hak erleri; Risale-i Nur aşığı, Nur fabrikası çalışanı, zamanın kahramanları, ağır şerait altında susmayan, susturulamayan, her zaman ve her yerde doğruyu söyleyen, doğrunun yanında olan, vatan ve millet için canını veren, asayiş memurları, bitmez tükenmez enerji, sıdk ve adalet timsali, aldanmaz ve asla aldatmaz erlerdir. Onlar Kur’ân’ı mana-yı harfî ile okumayı ve okutmayı şiar edinmiş, okuduğu ile amel etmeye çalışan, her işinde Allah rızasını amaç edinmiş, asla husumet beslemeyen muhabbet fedaileridir... Daima güzel görüp güzel düşünen, meşru dairede kalarak, keyfe kafi, tevekkül ile sırtında dünya yükünü sahibine bırakabilen böylece hayatından zevk alabilen, inandığı gibi yaşayıp, yaşamak için yiyenlerdir...
Onlar ümmetin fesada düştüğü bu günlerde bir tek Sünnet-i Seniyye’nin onlarca şehit sevabı olduğunun kıymetini bilen hak erleridir.
Bu Kargı Yaylası, er meydanıdır. Bu meydanda boy göstermek her baba yiğidin harcı değildir.
Yiğitler çıkmıştır meydana, kucaklaşmış ve kaynaşmış sohbet demini almıştır. Vakit öğle namazı ve tesbihatı vaktidir. İnsan, kuş, kurt, börtü böcek, sayısız nebat ile birlikte söylenmiş, gönüller tam kıvama gelmiş, nabız yükselmiştir. Tam da o an söz Kur’ân’ındır, Risale’nindir, Üstadındır. Konuşan yalnız hakikattir. Okunan ders; Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûrâ olduğunu, kurtuluşun ve hayatın lezzetini ve zevkinin, hayatı iman ile hayatlandırmak ve feraizle zînetlendirmek ve günahlardan çekinmekle muhafaza edilebileceğini ilân eder.
Ey bu yazımı okuyan, ağabey ve kardeşler, zamanınız var ise uzak yakın demeyin, şimdiden planınızı yapın, tüm bu niyetimize ve davetimize mukabil olarak Rabbimiz ömür verirse geliniz kuçaklaşalım, muhabbet edelim, şahs-ı manevîye omuz verelim. Bu meydanda boy göstermiş ve bugüne kadar, rahmet-i Rahman kavuşan Nur erlerine, beraber rahmet niyaz edelim. Hakkın kadrajında görüntü verelim ki yarın şahidimiz olsun. Davete icabet sünnettir, vesselâm...