Vedud ismi “Esma-i Hüsna”dan biri olup, “çok seven, çok sevilen” anlamına gelir.
Kâinat’da Vedud esmasının tecelligâhıdır. Varlık âleminin mayasında sevgi vardır. Temelinde sevgi dercedilmiştir.
Her şey, sevgi, muhabbet üzerine inşa edilmiştir. Deyim yerindeyse “kâinatı şöyle bir sıksanız, muhabbet damlar..”
Bunu her şey de her ş’en’de görebilir, rahmet-i İlahiye’nin izini sürebilirsiniz.
Bediüzzaman da “Muhabbet şu kâinatın sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın nuru, hem hayatıdır” der. (24. Söz) Hasılı insan; sevgiyle yoğrulmuştur. Demek her insanın fıtratında hayra meyelan, sevgiye cevelan vardır. Doğduğunda her insan eşit haklara sahip olarak doğar. Tertemiz beyaz bir sahife olarak başlar hayata.
Hal böyle iken, bazen (imtihan sırrı) ailesi veya çevre faktörüyle, zamanla bozulmaya başlar. Fıtratındaki sevgi cevheri sönmeye yüz tutar. Ayrık otu gibi toplum içinde sırıtır. Çevresine negatiflik yayar. Sevgi, bir insandan sıyrılıp çıksa, geriye kötülük makinesi gibi bir varlık kalır. Acınasıdır, sevgisini kaybetmiş insanlar. Şaşarım böylelerine. Sevgi’den cüda düşmüş hallerine. Hiç mi bakmazlar gökyüzüne, merhamet nasıl da yağıyor yeryüzüne.. Ellerine, gözlerine, güzelim sırma saçlarına, buğulu gözlerine..
İki kaburga arasına yerleştirilmiş yüreğinin sesine, hiç mi kulak vermezler?
Et ve kandan yaratılmış insanın üzerine giydirilen vücut elbisesine..
Ya, gözle görülmeyen ama hissedilen onca duyguyla bezenişlerine..
Bu muhteşem yaradılışı hiç mi görmezler?!
Sevgisiz insan talihsiz bir varlıktır. Tüm yaptıkları, işledikleri arızalıdır. Virüs insandır artık o. Oysa sevgi insanı, nasiplidir, bereketlidir. Neye dokunsa orada hayat başlar. Hızır misali yürüdüğü yollar yeşerir. Ardında bahar bırakır. Uğradığı ruhlara can aşılar. Onunla tanışan huzur soluklar. Işık saçar etrafına. Onun yöresine, yörüngesine düşen insanlara da sevgi, muhabbet bulaşır. Sevgi; ne yüce bir duygudur, her kalbe tenzil eylemez. Samed ayinesidir batın-ı kalp. Ancak kemal noktada sevgi hasıl olur. Fıtrat, fıtrî olanı sever, olmayanı reddeder.
Sevmek basit değildir. Dörtbaşı mâmur bir olgudur sevgi. Sevmek cesurların işidir. Sevgisini ifade edebilen, şanslıdır. Sevgi dolu kalp zengindir.
Sevgi dolu yürekler, toplum mühendisleri gibidir. Kinle, öfleyle, sevgisizlikle kararan kalplere âb-ı hayat sunarlar. Onların mütebessim sevgiyle aydınlanmış çehreleriyle âsayiş berkemâl olur.
“Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” demiştir Yunus Emre.
Ve bir kudsî hadiste, Allah, Habib-i zişan Efendimize olan muhabbetinin nişânesi olarak “Lev lâke lemâ halaktü’l eflâk.”
“Sen olmasaydın, eflâkı (âlemleri) yaratmazdım.” buyurmuştur.
Sevgi, aynı zamanda kulluğun özü, ibadetin ruhudur. Allahı tanımak, ancak O’nu sevmekle başlar. O’nu seven yaratılanı da sever. Bu yüzden, muhabbet, marifetin anahtarıdır. Cenab-ı Hak kullarını çok sever. Bize düşen sevgi dolu kul olmaktır.
İşte böylesi insan, eşref-i mahluk olmaya layık hale gelir. Cenab-ı Hakk’ın yeryüzündeki temsilcisi olur. Ahsen-i takvim’de de yerini alarak “kıvam” insanı olarak denge unsuru olur..