"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Açıkgöz beleşçilere dikkat (2)

M. Latif SALİHOĞLU
14 Mayıs 2014, Çarşamba
Baş olma tutkusu

Roma İmparatoru Neron’un şu sadistçe sözü sarf ettiği rivayet edilir: “Burada ikinci-üçüncü adam olacağıma, yakarım Roma’yı da gider bir köyde yine birinci adam olurum.”
Hayatı boyunca hep birinci adamlığa oynayan Neron (MS 37-68), ilginç yönleriyle tarihe geçti:
* Anne katilidir. (Şah İsmail de öyle) Hayatına karıştığı, tahakkümüne engel teşkil ettiği gerekçesiyle annesini idam ettirdi.
* Brütüs tarafından öldürülen Jül Sezar’la aynı hanedana mensup olup, bu hanedanın son imparatorudur. (Yani, başka aylardan gün çalan July/Temmuz ile Augustus’ların torunudur.)
* Kendisiyle birlikte mensubu olduğu Julio-Claudian Hanedanının sonunu getirdi.
* Yani, aynı zamanda kendi katilidir. Bir askerî ayaklanma ile tahttan düşünce, isyancıların eline esir düşmemek için kendini öldür(t)dü.
Yaklaşık iki bin yıl kadar evvel yaşanan bu tarihî vak’anın ibret alınacak daha başka yönleri de var.
Bugün için alınacak en önemli bir ders şu olsa gerektir: Geçmişe nazaran daha da değersiz, mânâsız hale gelmiş “baş olma” hevesi, şân-şöhret arzu, çok daha yakıcı bir ateşe dönüşmüştür.

Dahildeki kliklerin fenomeni

Şu dâr-ı fânide, bahusus şu helâket ve felâket asrında, en güvenilir yerde bile hakiki ihsan ve adâleti bulmak hayli müşkilleşmiş; mükemmeliyet, fiiliyatta adeta imkânsız hale gelmiş.
Bu genel tabloya, itikatta mükemmel olan Nurun geniş içtimaî dairesi de dahildir.
İnsan her şeyin güzel, her işin mükemmel olmasını arzu eder.
Fakat, arzu başka, irade başkadır. Bunları birbirine karıştırmamalı. Tek başına arzu, kişiyi ütopik, hayalci yapar, serabın peşinden koşturur; sonra da yorar, takattan düşürtür.
Burası, ebede kadar uzanıp giden arzu ve emellere kavuşmanın yeri değildir. Öte tarafta ancak...
Ne var ki, arzularının çoğuna burada kavuşmak isteyen kabiliyet sahibi, mükemmeliyetçi bazı idealistler var.
İstedikleri olmayınca da, öyle bir tavır geliştirirler ki, aman Allah...
Bir alınganlık, bir küslük, bir gayrı memnunluk, bir afra-tafralık ki, sormayın gitsin... Vay, niye onun dediği olmadı; niye onun fikri hesaba katılmadı, vesaire.
Hele bir de dışlandıysa, işte o zaman bekleyin siz kıyameti...
Kendisi az-buçuk bilgili-tahsilli ya.
Hani, zekâveti de fenâ değil.
Yazısı, hitabeti de varsa eğer, bundan sonra seyredin siz gümbürtüyü..
Zaten, onun gibi başka gayrı memnunlar da mebzul miktarda var piyasada.
Alın size yeni bir klik, yeni bir kriz, nur topu gibi dahilî bir sancı.
Kıvran artık, kıvranabildiğin kadar...
Sen kıvrandıkça da, yeni klik, yeni hizbin beleşçileri üşüşüp bin bir emekle hasıl ettiğin sermayenden çalmayı, canından parça koparmayı marifet bilecek.
İlk başlarda tevazu perdesiyle gelirler; yeterince bir güç, sermaye biriktirdiklerinde ise, hemen ilk fırsatta derebeylik bayrağını açar ve bambaşka bir mecraya doğru yol almaya başlarlar.
İyi de, nereye bu gidiş?
Belli değil. Meçhûl. Kendileri dahil, hiç kimse bilmiyor, bilemiyor.

Haklı olsa bile...

Öyle fikir, zekâ ve kabiliyet sahipleri vardır ki, bunlar çoğu zaman—teorik plânda—doğru söyler ve doğru çıkışlar yapar, haklı tekliflerde bulunurlar.
Bunların kıymetini bilmeli, onlardan istifade cihetine gitmeli; idare etmeli ve onları asla dışlama cihetine gitmemeli. (Dışlananların bir kısmı zamanla kıymete biniyor, bazıları için bir fenomene dönüşüyor.)
Evet, aslolan şudur ki: Geniş Nur dairesinden hiç kimseyi itmemeli, dışlamamalı. Buna hakkımız yok. Asla! Giden, kendi gitmeli. Gidişine, hissî/şahsî hiçbir kılıf, hiçbir bahane bul(a)mamalı.
Başkasının daireden dışlanmasına, uzaklaşmasına sebep olan, çok ağır bir vebâlin altına girmiş olur.
Buna mukabil, kişinin kendisi de, her ne pahasına olursa olsun ayrılmamalı, harice gitmemeli; gitmemek için direnip Allah’tan yardım, inayet dilemeli.
Öyle ki, yaşanan bir sıkıntıda haklı olsa bile, kişi yine harice gitmemeli. Ayrıca, kendi de bir baş olmaya ve şahsı etrafından ayrı bir daire teşkil etmeye çalışmamalı; dahası, buna meydan da vermemeli. Zira, ne yazık ki piyasada çok sayıda gayrı memnun kişi var.
Açıkça ifade edelim: Ayrı bir baş olmak, zamanla şahsını merkez gibi göstermek, son derece risklidir, tehlikelidir. Çünkü, iş orada kalmıyor; kişinin kendisi veya çevresindeki beleşçilere göre, yeni merkez artık “dünyanın merkezi” gibi tevehhüm edilmeye başlanır. Dahası, etrafa da böyle bir hava pompalanmaya başlanır ki, artık uçurumun kenarına gelinmiş demektir.
Cenâb-ı Hak, bilumum gayrı memnunlara ve onlara karışan gözaçık bedavacılara insaf, ihlâs, sekînet, istikamet ihsan etsin; ihlâslı emek ve gayret sahiplerini de onların muhtemel zararlarından muhafaza eylesin.

@salihoglulatif'ten
 
Talebenin şartı şudur ki:
Sözler’i kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin. (Bkz: Mektubat, s. 329)
 
Tarihte 14 Mayıs
 
İlk icraat: Muhammedî Ezan
 
  14 Mayıs 1950 seçimlerinden zafer çıkan Demokrat Partinin göğüslemiş olduğu ilk hizmet, Ezân–ı Muhammedî'nin aslına çevrilmesi işi oldu.
Başbakan Adnan Menderes'in hükümeti kurması, ancak 22 Mayıs'ta mümkün olabildi. Menderes, idarenin başına geçer geçmez derhal ezan meselesini gündeme getirdi. Zira, din ve vicdan hürriyeti konusunda millete söz vermişti. Sözünü tuttu ve gereğini de yaptı.
O dönemin medyasına  baktığımızda, ezan meselesinin Haziran ayının ilk haftasından itibaren Meclis'in gündemine getirildiğini ve tâ 17 Haziran'a kadar da üzerinde müzakereye devam edildiğini görmekteyiz.
17 Haziran günü ise, DP grubunun ezanın serbestiyeti hakkındaki teklifi Meclis'te kabul edilerek, büyük ve mukaddes bir hizmet îfâ edilmiş oldu.
Menderes ve dâvâ arkadaşları bu hizmeti yapmaya koyulurken, konuyu istismardan ve dini siyasete âlet etmekten şiddetle kaçındığı gibi, başına gelebilecek her sıkıntıyı, önüne çıkabilecek her türlü riski göze almayı da peşinen kabullenmişti.
Okunma Sayısı: 3634
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Fırat

    14.5.2014 12:50:00

    Kitabı okumak ayrı, anlamak ayrı; onu yaşayıp kendini havuzda eritmek ayrı bir meziyet, ayrı bir nasip olma halidir. Allah inandığı doğruların havuzunda erimek nasip etsin.

  • demokrat dabbe

    14.5.2014 10:22:00

    1-Halkçı dindarlar m.kemale ve inönüye dayanır.
    2-milliyetçi dindarlar f.çakmaka dayanır.
    3-Konjöktürel dindarlar.Bahar gelmeden okul açan çiçekler, böylece dışarıdaki olumsuz şartlara alet olanlar.Çamura düşücekken kuranı hasmına siper edenler.BOP yardımıyla islam imparatorluğu kurmak isteyenler.
    a)Biz ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isteriz-fakat kâfirlerin kılıcıyla değil! Kâfirlerin kılıçları başlarını yesin; kılıçlarından gelen fayda bize lâzım değil. Zaten o mütemerrid ecnebîlerdir ki, münafıkları ehl-i imana musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler.
    b)Sen de şeriatı istemişsin.
    Dedim: Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira, şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil.

  • Burak Duman

    14.5.2014 09:16:00

    Evet bu ve benzeri müspet hareket etmeyen kişilerden/gruplaşan kişilerden olmaktan Allah muhafaza etsin hepimizi..Amin..

    Korunma yolarının başındada müfritane irtibat olsagerek, müfritane irtibat içinde olalım ki Nur’un düsturlarını yaşayalım, Nur’a layık doğruluğu yaşayalım ki, doğru olmayan hareketler gün yüzüne çıksın,an şartki bu irtibatlar GIYBETSİZ olsun, olsun ki doğru olmayanlar dışlanmasın, uhuvvet dairesinde erisin, erime kabiliyetinde olmayanlar ise kendi alemine çekilsin/kendi isteğiyle pes etsin...

  • Garib Doğu

    14.5.2014 09:05:00

    Tarih seyri içinde baş olma tutkunlarının topluma ve kendilerine ne dehşetli zararlar verdiğini ibretli misallerle yazılmış,önümüze serilmiştir.Tabi ders almak için...Eğer ders alınmazsa tarih tekerrür eder desek herhalde yanılmış olmayız.Hakikaten, önde olma,baş olma,kendini en üstün, biricik yekta,emsalsiz görme ve gösterme gibi insanı meftun eden menfi hisler enenin çok tehlikeli tezahürleridir.Hem maddi ve hemde manevi alanda bunlar çok büyük taribatlara sebeb olabiliyorlar.Rabbim bunların zararlarından toplumu muhafaza etsin.Dahilde ki fenomenlerin durumu bütün açıklığı ile tevile mahal vermeden vakı-a mutabık olarak tasvir edilmiş olup, anlamak için birazcık düşünce ve azıcık dikkat yeterlidir.İçinde bulunduğumuz zaman dilimininde Nurun geniş içtima-i hayatında yer alanların takındıkları tavır ve eğilimler bu yazıda net olarak belirtilmiştir.Haklı bile olsa bile başlığı atındaki ifadeler tam müstakim bir nur talebesinin haleti ruhiyesini gösteriyor.Harika olmuş.Tebrikler...

  • tuncay demir

    14.5.2014 01:02:00

    yazdıklarına katılıyorum ama işe.bu dediğin kişilikler yazdıklarını kale bile almaz belkide başka kişilere böyle bizde demiştik deyecek kadar pişkin kişilikler bunlar bence.üzülüyorum içlerinde çok ihlaslı insanlar var şehinin şehi olacak şehini durumunu görecek ki uyana bilsin.Dua ediyorumAllahım bu halis kardeşlerime yardım et.onları bu arsızların elinden kurtar. amin..Zübeyir abinin sağlığında bu cesareti bulamadılar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı