Dinî içtihad yapmamın yolu-kapısı açıktır. Fakat, bunu yapmanın önünde ciddi engeller var. O kapı açıldığında ve o yola girildiğinde, umulan faydadan çok daha fazla zararın olacağı muhakkaktır.
Aynı şekilde “din adına siyaset” meydanına atılmanın yolu ve kapısı da açıktır. Fakat, bu zamanda bunun da türlü zorlukları ve manileri var. Üstelik, bugüne kadar bunda muvaffak olan bir parti, bir siyasî iktidar yok. Aksine, ziyadesiyle zarar verenler var.
Kaynağı Risale-i Nur’da olan bu iki meselenin şimdi detaylarına bakalım.
«
İçtihad Risalesinde (Yirmi Yedinci Söz) Üstad Bediüzzaman’a bu zamanda içtihadın yapılıp yapılamayacağı yönünde sualler soruluyor.
Hz. Bediüzzaman, bu mühim suale "İçtihad kapısı açıktır. Fakat, şu zamanda oraya girmeye altı mani vardır" diyerek, o manileri bir bir sıralıyor. Manilerin yanı sıra, bu zamanda içtihadın (dinde reform) yapılmaması gerektiğine dair bazı mantıkî deliller serd ediyor.
İşte o delillerden bir demet. Aynen şunları ifade ediyor Üstad Bediüzzaman: “Nasıl ki kışta, fırtınaların şiddetli olduğu bir vakitte, dar delikler dahi seddedilir. Yeni kapıları açmak, hiçbir cihetle kâr-ı akıl değil. Hem, nasıl ki büyük bir selin hücumunda, tamir için duvarlarda delikler açmak, gark olmağa vesiledir. Öyle de, şu münkerat zamanında ve âdât-ı ecânibin istilası anında ve bid'aların kesreti vaktinde ve dalaletin tahribatı hengâmında, içtihad namıyla kasr-ı İslâmiyetten yeni kapılar açıp duvarlarından muharriblerin girmesine vesile olacak delikler açmak, İslâmiyete cinayettir." (Sözler, s. 543.)
İslâm tarihi boyunca müçtehidler tarafından yapılan içtihadlar, dinin ve Müslümanların faydasına olacak şekilde ortaya konulmuş. Oysa ki, şu dehşetli zamanda yapılacak bir içtihadın “cinayet” derecesinde zarar vereceği ifade ediliyor.
«
Gelelim, ikinci konumuz olan “din adına siyaset” meselesine…
Bu mesele de bir nevi içtihad yapmak gibidir. Esasen “din adına” yapılacak her hareket “cumhur-u ulemanın kabulüne vabestedir.”
Bu kritik mesele, Eski Said’den Yeni Said’e geçiş yıllarında Hz. Bediüzzaman’a doğrudan şu ifade ile soruluyor: "Dinsizliği görmüyor musun, meydan alıyor? Din namına meydana çıkmak lazım?"
Cevaben, Sünûhat isimli eserinde şunu söylüyor Üstad Bediüzzaman: “Evet, lâzımdır. Fakat kat’î bir şart ile ki, muharrik, aşk-ı İslâmiyet ve hamiyet-i diniye olmalı. Eğer muharrik veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise, tehlikedir. Birincisi [aşk-ı İslâmiyet] hata da etse, belki ma’fuvdur. İkincisi [tarafgir] isabet de etse, mes’uldür.” (ESDE, s. 357)
Bahsin devamında, bunun, yani kim hamiyet adına, kim tarafgirlik namına siyaset yaptığının nasıl anlaşılabileceğini de örneklerle izah ediyor.
«
Hz. Bediüzzaman, Eski Said’in “siyaseti dine hizmet ettirmek” için çok uğraştığını, fakat beyhude yorulduğunu ifade ederken, Yeni Said olarak siyasete ciddi manada mesafe koyduğunu 13. Mektuptaki sual-cevap faslında anlatıyor.
Sual şöyle: “Dünyanın siyasetine karşı niçin bu kadar lâkaytsın? Bu kadar safahât-ı âleme karşı tavrını hiç bozmuyorsun. Bu safahâtı hoş mu görüyorsun? Veyahut korkuyor musun ki sükût ediyorsun?”
Net cevap şöyle: “Kur’ân-ı Hakîm’in hizmeti, beni şiddetli bir surette siyaset âleminden men etti. Hattâ düşünmesini de bana unutturdu. […] Hizmet-i Kur’ân, beni hayat-ı içtimaiye-i siyasiye-i beşeriyeyi düşünmekten men’ediyor. Şöyle ki:
Hayat-ı beşeriye bir yolculuktur. Şu zamanda, Kur’ân’ın nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi. Mülevves ve ufûnetli bir çamur içinde, kafile-i beşer düşe kalka gidiyor.”
16. Mektuptan da iki-üç cümle iktibas ederek son bölüme geçelim: “Hodfuruş ve siyaset bataklığına düşmüş bazı insanlar, bana tarafgirâne, rakibâne bir nazarla bakıyorlar. Güya ben de onlar gibi dünya cereyanlarıyla alâkadarım. Hey efendiler! Ben imanın cereyanındayım. Karşımda imansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok.”
«
Üçüncü Said döneminde, “din adına siyaset” yapmanın manilerini ise, Emirdağ Lâhikasında “kalbe ihtar edilen” meşhûr “Bu vatanda dört parti var” başlıklı mektupta “İttihad-ı İslâm Partisi” bölümünde şu ifadelerde gayet net bir şekilde anlatıyor: “İttihad-ı İslâm Partisi, yüzde altmış-yetmişi tam mütedeyyin olmak şartıyla, şimdiki siyaset başına geçebilir. Dini siyasete âlet etmemeye, belki siyaseti dine âlet etmeye çalışabilir. Fakat, çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesiyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete âlet etmeye mecbur olacağından, şimdilik o parti başa geçmemek lâzımdır.”
Demek ki, milletin yüzde 60-70’i “tam mütedeyyin” hale gelmeden, din-i İslâm adına “şimdiki siyaset”e girmemek, hele başa geçmeye çalışmamak gerekiyor.
Elhasıl: Şu dehşetli zamanda, içtihad kapısı kapalı olduğu gibi, “din adına siyaset” yolu da şimdilik açık görünmüyor. O kapıyı zorlamak, faydadan çok zarar verir.