Bütün insanlar yaratılış bakımından Allah katında ve hukuk önünde eşit olduğu halde; birilerinin ‘Ben sizden üstünüm’ demesi ne kadar saçma.
Hele üstün olduğunu kaba kuvvetle ve şiddete başvurarak ispata çalışıyorsa; kendi huzuru ile beraber çevrenin, toplumun huzurunu da berbat eder.
Herkes parasına ve makamına bakılmaksızın hukuk önünde eşittir. Üstünlük ahlâk ve fazilette olabilir. Hadisin ifadesi ile ‘takvada’ olabilir.
Kaba şiddete karşı söz ve düşüncenin, zulüm ve tahakküme karşı adaletin mücadelesi devam ediyor ve etmeli.
Asıl olan ‘haklı olanın kuvvetli olması’ iken; maalesef ‘güçlü olanın haklı’ olduğu düşüncesi yaygınlaşıyor. Şiddet zaman zaman farklı şekillere bürünse de, her dönem tekrarlanıyor.
Bazen siyaset adına, bazen din adına, bazen de ırk ve milliyet adına ortaya çıkıyor.
Perde arkasında ise menfaatlerin çatışması, üstünlüğünü ispat etme ve zulmü tetikleyen tahakkümün pis ve hayvanî lezzeti etkili oluyor.
Dante, ‘İlâhî Komedya’da ikaz ediyor: “Hayvanlar gibi yaşamak için değil; erdemin peşine düşmek ve dünyayı bilmek için yaratıldınız.”
Gerçek kahramanlığın zulme karşı çıkmak, haksızlara hak ve hakikati haykırmak, bu uğurda gerekirse bedel ödemek gerektiği unutulmamalıdır.
Gerçi demokrasi kahramanların değil, sıradan insanların sırtında durur. Ancak demokrasiye, hak ve hürriyetlere bir saldırı olduğunda entelektüeller öncülük yapmalıdır.
“İçinizde, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Ali İmran -104)
En çok ihtiyacımız olan şey: Bedelini göze alarak hakikati söyleyebilmek. Bu gazetenin okuyucuları bunları yakinen yaşadı..
İnsanlar ‘ekmek veya hürriyet’ tercihi ile karşı karşıya kaldığında Bediüzzaman gibi hürriyet tercih edilmelidir.
Her insanda hak ve hürriyetlere sahip çıkma şuuru geliştikçe şiddete ve tahakküme meyil ve cesaret kırılacaktır.
Umutsuzluk ve çaresizlik bataklığına düşmek tehlikeli. Haktan ve hakikatten yana tavır koymaktan, şartlar ne olursa olsun vazgeçmemek gerek.
Stefan Zweig hakikatin ebediliğine vurgu yapıyor:
“Şiddete başvurmak her dönemde başka şekillerde tekrarlanıyorsa, o zaman ona karşı mücadele de entelektüeller tarafından sürdürülmek zorundadır.
O esnada ‘zorbalığın fazla güçlü, karşısına sözlerle çıkmanın anlamsız olduğu’ bahanesinin arkasına saklanılmamalıdır asla.
Zira gerekli olan şeyler hiçbir zaman fazladan, hakikatler de boşuna söylenmiş sayılmaz.
Söz, galip gelmese bile, hakikatin ebediyen baki olduğunu göstermiş olur.”