Allah, birbirimize muhabbetlerimizi ziyade eylesin. Gittikçe artan hızıyla dünyada özellikle Cennette bu muhabbeti devam ettirsin, âmin. Cennet saadeti, aile saadetinden geçtiği için duâmız bu istikamette olmalı.
Ailenin hayatî saadeti, karşılıklı emniyet, samimî hürmet, bitmeyen muhabbetle devam eder. Zira kadın erkek arasındaki esaslı münasebet, muhabbet ve alâka sadece dünya hayatına yönelik değildir ve olamaz ve hatta olmamalıdır. Evet eşler birbirlerinin dünyada eş olmaları ile beraber ahirette de beraberdirler.
Kadının en esaslı özelliği sadakat ve emniyet olduğu gibi; erkekte de sehavet ve cesaret mühim hasletleridir. Bu dört güzel haslet emniyet, hürmet ve muhabbetle devam eder.
İnsan; eşini, Rabbinin munis, lâtif bir hediyesi olarak sevmeli. Ancak bu sevgi onun dünyevî güzelliğine ve cinselliğine bina edilmemeli. Zira buradaki güzellik çabuk geçer bir güzelliktir. Kadındaki esas güzellik kadınlığa mahsus letâfet ve nezâket içerisinde ahlâkî güzelliğidir. Bu güzelliği şirin ve samimî yapan ise nurânî şefkatidir. İşte kadınların şefkatindeki güzellik, ahlâkındaki güzellik hayatının sonuna kadar devam eder. Kadının bu güzelliğinin hayatının sonuna kadar devamı ise muhabbetle beslenir.
Yaşlandıkca güzelliğinin kaybolacağı ve kocasının artık kendisini gençliğindeki gibi güzel göremeyeceği için sevgisinin azalacağı endişesine kapılır ve fevkalâde rahatsız olur. Bu rahatsızlık ise eşini de üzer. Bunun yegâne çaresi ise eşlerin birbirini Allâh’ın bir hediyesi olarak görüp, karşılıklı emniyet, hürmet ve muhabbeti fazlalaştırarak devam ettirmektir.
Ben size bu noktada bir sırrımı vereyim. Eşime sürekli “Sultanım” diye hitap ederim. Gerçekten bunda da samimîyim. Bu münasebetle bir hatıramı nakledeyim.
Demircilerle işimiz bitmediği için o akşam yazlıkta kalmamız gerekti. Akşam eşime telefon açarak durumu bildirmek istedim ve:
“Sultanım, işimiz bitmedi akşama ustalarla beraber kalıyoruz” dedim. Bu ifadem ustanın çok hoşuna gitmiş, hemen telefona sarıldı ve eşine o da “Sultanım” diyerek anlatıyordu. Ses duyuluyordu, karşıdan:
“Sus” dedi, “Sultanım ağzına bile yakışmıyor. Bugüne kadar bana hiç öyle hitap etmiyordun, siz de bir iş var!” diye çıkıştı.
Ne dersiniz, kadın haklı değil mi? Bugüne kadar güzel hitap görmeyen kadının şaşırması ve şüphelenmesi haklı. İşte işi bu neticeye getirmeden, fırçayı, sopayı yemeden en güzeli tabir caiz ise adam gibi güzel ifade etmeli. Hem de menfaatimiz için de olmamalı bu tatlı ifade. Evet tatlı dil, açılmayan kapıları açar.
Padişahın hediye gönderdiği elmayı yiyen adam, iki çeşit lezzet alır. Biri, elmayı, elma olduğu için sever, yer, lezzet alır. Bu sevgi elma kadardır, dahası yoktur. Elma yendikten sonra lezzeti de biter. Diğeri ise elmayı padişahın hususî bir hediyesi olduğu için ihtimamla sever ve muhafaza eder. Hattâ yemez ve ömür boyu saklar.
Eşini, İlâhî rahmetin böyle bir ikramı cihetiyle severse zamanla lütfun derecesi artacak ve bunu takdirkâr ifadelerle şükrederek destekleyip yaparsa hem şükrü fazlalaşacak ve hem de eşine muhabbeti artacak. Bu ise bitmeyen bir lezzettir.
İnsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden kalbine mukabil bir kalbin bulunmasıdır. Bu nokta çok önemlidir. Çünkü insan duygularını, düşüncelerini, hayallerini biri ile paylaşmak ister. Hemen her şey karşısında insan hayran kaldığı ve hayret ettiği hususları kendisiyle beraber paylaşmak istediği birisine ihtiyaç duyar. Bu da kalp sahibi olanların en yumuşak ve tatlısı, en şefkatlisi, âdeta diğer parçamız olan, bir fidanın ikinci dalı olan eşimiz ile mümkündür.
Allah’ın rızasına kavuşmak saadetin birinci kısmı olurken, ikinci kısmı olan cismânî saadetin ise en mühim noktası eşimiz ile olan muhabbettir. O hâlde sorarım size: Eşimize doymak mümkün mü?