Bu başlığı atmamıza Zerre Risalesi’nin dördüncü i’lemindeki şu paragraf vesile oldu, şöyle ki:
“Kader, her şeye bir miktar ve o miktara göre bir kalıp vermiştir. Feyyaz-ı Mutlak’tan aldığı feyze olan kabiliyeti, o kalıba göredir. Malûmdur ki, dâhilden harice süzülen cüz-ü ihtiyârî mizanıyla, ihtiyaç derecesiyle, kabiliyetin müsaadesiyle, hâkimiyet-i esmanın nizam ve tekabülüyle feyz alınabilir. Maahaza, şemsin azametini bir kabarcıkta aramak, akıllı olanın işi değildir.”
Bir paragrafta kaderi özetlemek hem de hayata istikamet vermek, böyle oluyor, demek ki!
İşte Üstad Bediüzzaman, şu paragrafıyla der ki: “Kader, her şeye bir miktar ve o miktara göre kalıp vermiştir. “
Miktar; ölçüyü gösterir ve günlük hayatta kullanılan miktar (mikdar) ve “kadar” gibi ifadeler kader ile doğrudan ya da dolaylı alâkalıdır.
Kader, ilmin bir çeşidi olduğuna göre o hâlde her şeye biçilen ve ona mahsus kalıp hükmündeki miktar da kaderî bir ilmin eseri olmalıdır. İşte bu kaderî miktar yahut ilmî miktar; o şeyin vücuduna uygun bir plân, bir model hükmündedir. İlmî olan o kader yahut miktar, kudretle icad edildiğinde ortaya eser veya fiil çıkar. Böylece o fiil yahut eser, bir miktarın ilmî kalıbıyla vücud bulmasının yanısıra kendindeki ilmî, kaderî miktarı da isbat eder.
Düşünen akıl sahibi, miktar ile kader bağlantısını kurar, fiili faile verirken arkasındaki hakikî failin ilim, irade ve kudret başta olmak üzere diğer esma ve sıfatlarını da hisseder.
İşte kaderin her şeyi bir miktarla çizdiği kalıp üzere var olanlardan feyz almanın, onlardan faydalanmanın dört yolu var ama o feyzden istifade etmek için o kalıba muhatap olmak gerek.
Bu dört yol, sırasıyla anlatılacak ama evvela şu malûmat esas olmalıdır:
Verici anteniyle dalga dalga yayılanları almak için o vericiye muhatap olacak alıcı anten olmalı ki vermek/almak tamam olsun. Allah, vermek istiyor, kul da alıcı olmalı ki tenaum (nimetlenmek) hâsıl olsun.
Feyz almanın ilk yolu cüz-i ihtiyârî mizanıyla olmaktadır.
İnsanın cüz-i ihtiyâriyesi, cinlerden üst seviyede olduğu gibi sadece emredileni yapmakla sorumlu olan meleklerin tek yönlü iradesinden de daha üst düzeydedir. Binaenaleyh, hiç bir kayıt ve şarta bağlı olmadan çok bereket ve feyz verme sıfatın sahibi Feyyaz-ı Mutlak olan Allah’ın verdiği feyzi alma kabiliyetine en kâmil manada, insan muhataptır. O hâlde insan; kaderî kalıplarla tahakkuk eden nimet ve feyze ermenin yolunu sürekli aramalı, daha da işler hâle koymalı, dinamik tutmalı ve uyanık olmalıdır.
Arı, kendindeki kabileyetine uygun hareket eder, çiçeklerden polen toplar, kartal da yükseklerde uçar. Her insan Gazalî olamaz ama nimete muhatap olacak bir kabilyet illâ ki vardır, kâmeti miktarınca. Bir damlanın, güneşin ışığını yansıtmasıyla, ayın yansıtması elbette kendilerindeki fıtrî kabiliyete göredir.
Haftaya bitirelim inşaallah.