Ülkemizde halkın büyük bölümünün nezdinde “Kürdistan” kelimesi âdeta bir tabudur, yasaklı bir kelimedir. Kürtler arasında bile tabu haline getirilmiştir.
“Kürdistan” kelimesi, tarihten günümüze 3 farklı manada kullanılagelmiştir:
1) Osmanlı’da bir eyalet kastedilmiştir.
2)Kürtlerin anavatanları ve/veya yoğunlukta oldukları yerleri ifade etmek için kullanılmıştır.
3) Bazı insanlar ileride kurmayı tasarladıkları bir devletin ismi olarak düşünmüşlerdir.
“Kürdistan” kelimesinin kullanılmasında bir mahzur olup olmadığı noktasında da 2 görüş vardır:
1) Kürdistan kelimesinin kullanımı mahzurludur.
2) Kürdistan kelimesinin kullanımında bir mahzur yoktur.
Kürdistan kelimesinin Risale-i Nur’daki kullanım şekline ve yukarıdaki görüşlerden hangisinin/hangilerinin doğru olduğuna dair bir sonuca varmaya çalışalım.
Bir kere Risale-i Nur’da “Kürdistan” kelimesi, ayrı bir devlet manasını barındıracak şekilde kullanılmış olamaz. Çünkü yazarının hayatı boyunca böyle bir emeli olmamıştır. Bunu geçtik.
“Kürdistan” ifadesinden, Osmanlı’da bir eyalet kastediliyor olsaydı ise; Risale-i Nur’un, Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra yazılan kısmında bu kelimenin hiç zikredilmemesi gerekirdi. Zikredilse dahi, sadece Osmanlı devrindeki hadiselerle alâkalı olarak zikredilmesi gerekirdi. Halbuki: “Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip, Kürdistan’a ve Vilâyât-ı Şarkiye’ye, Şeyh Sinûsî yerine vaiz-i umumî yapmak teklifini neden kabûl etmedin?” (Tarihçe-i Hayat, Denizli Hayatı) ifadesinde görüldüğü gibi, ortada Osmanlı’nın kalmadığı bir zamanda kullanılan bir “Kürdistan” kelimesini barındıran soruyu Üstad Risale-i Nur’a koydurmuştur ve bu soruya verdiği cevapta bu kelimeyle alâkalı bir şerh veya haşiye de düşmemiştir. Demek bu kelime, “ayrı bir devlet” veya “Osmanlı’da bir eyalet” manasını değil, “Kürtlerin vatan edinip çoğunlukta oldukları yer” manasını ifade eder.
Diğer meseleye gelirsek, Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde bu kelime (Kürdistan) kullanılmıştır ve yukarıdaki birinci mesele bağlamında, tarihî bir gerçeklik bağlamında kullanılmıştır. Üstad, Eskişehir Mahkemesi’nde yargılanırken bile bu kelimeyi kullanmaktan korkmamıştır. (Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı/Müdafaatımın Birinci Tetimmesi) Hem, zamanın cumhurbaşkanına ve başbakanına gönderdiği mektupta da bu kelimeyi kullanırken “Yanlış anlaşılırım.” diye çekinmemiştir. Hem Üstad’ın en büyük bir talebesi olan Zübeyir Gündüzalp ağabey de Sözler’de “Konferans” kısmında da bu kelimeyi kullanmaktan korkmamış ve çekinmemiş, Üstad da bu metin Risale-i Nur Külliyatı’na konulurken burada bir tashih ihtiyacı hissetmemiştir.
Soru: “Kürdistan” yerine “Vilâyât-ı Şarkiye” denilemez mi?
Cevap: Hayır. “Kürdistan” ile “Vilâyât-ı Şarkiye” [Doğu illeri] farklı şeylerdir. Bunun sebebi, doğudaki her ilde Kürtler yoğunlukta değildir. Üstad da eğer ikisini aynı şey olarak görseydi, yazımızın üst kısmında alıntıladığımız kısmındaki gibi “...Kürdistan’a ve Vilâyât-ı Şarkıye’ye...” diyerek iki kavramı ayrı ayrı zikretmezdi. Demek, farklı şeylerdir.
Netice olarak:
1) “Kürdistan” kelimesi, kurulacak bir devleti veya Osmanlı’da bir eyaleti değil, geçmişte ve günümüzde bir coğrafi bölgeyi ifade eder, etmelidir.
2) “Kürdistan” kelimesini kullanmamızda Risale-i Nur davamız cihetinden hiçbir sakınca yoktur.