“Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,
Günler şu heyulayı da er geç silecektir..
Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma...
Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir?”
(Mehmet Âkif Ersoy)
Mezkûr mısraları merhum Mehmet Âkif’e yazdıran duygu ne olursa olsun, onun hakkında hakikat; ebediyet mânasını taşıyan “rahmetle anılmak” olarak tahakkuk etmiştir. Vefatından bu yana geçen bir asra yakın zaman, onu unutturmamış; gençliğe yön veren fikirleri ve şiirleriyle her vesileyle hâlâ rahmetle anılmaktadır.
Nerede kaldı ki, “Ölümüm, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek” diyen Bediüzzaman Said Nursî ve onun halis ve sadık talebeleri rahmetle anılmak nimetinden mahrum kalsınlar! Hiç mümkün mü?
Nitekim, “Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı,/ Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.” diyen Âkif’in temennisinin de Risale-i Nurlar’la tahakkuk ettiğine vatanın her karış toprağı ve her bir vatan evlâdı şahitlik eder.
Hem zaten Rahmeten li’l-Âlemîn olan Resulullah Efendimizin (asm) Sünnet-i Seniyyesi dairesinde Âlemlerin Rabbine kul olan, henüz dünyada iken rahmete mazhar olmuş demektir.
Merhum Âkif’in, “Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir?” diye sorması ise bir tevazu hali olsa gerektir. Ayrıca onu bilen bilmiştir ki, O’nun (cc) bilmesi ise her şeye bedeldir.
Risale-i Nur Talebelerinden ve Üstad’ının yerine Cenab-ı Hak’tan vefatını isteyen ve vefat eden Hasan Feyzi, Külliyatta da yerini alan uzun şiirinde, “Ey bu asırda rahmet-i âlem Risaletü’n Nur!” diyor. Demek ki bu Ahirzaman’da Risale-i Nurla tanışmak, okumak, dost olmak, talebe olmak başlıbaşına bir rahmettir zaten...
İşte dünyada iken bu rahmete mazhar olarak yaşayıp, son iki ay içinde “Rahmeten li’l-Âlemîn”e kavuşanlardan ve gazetemiz taziye ilânlarında rahmet duâsına mazhar olanlardan ilk akla gelenler:
Yakinen tanıdığımız ve vefatıyla daha ziyade anlaşılan ve gazetemizde bir çok yönleriyle ve hatıralarıyla tanıtılan Mehmed Özkan Ağabeyimiz...
Hizmeti ve yaşı kemalde iken virüs sebebiyle manevî şehitliğe mazhar olan Van kahramanlarından Kâmil Koyuncu...
Yine genç eşini ve üç minik yavrusunu dünyada gözü yaşlı bırakmanın dayanılmazlığı içinde mane- vî şehit olarak sonsuz rahmete gark olan genç kardeşimiz Said Başaran Durum...
Gazetemiz yazarı Süleyman Kösmene’nin kayınpederi ve Fatma Kösmene’nin babası Hüseyin Uzun...
Şanlıurfa Temsilcimiz Said Yetim’in ağabeyi, kardeşimiz Nesih Yetim’in babası Mehmet Ali Yetim...
Kardeşimiz Abdulkerim Bağcı’nın annesi Zeynep Bağcı... Öğretim üyesi muhterem Cüneyt Gökçe’nin annesi Emine Gökçe...
Kardeşimiz Aslan Özdemir’in babası Necati Özdemir...
Yazarımız Cevher İlhan’ın babası Şeyh Celal İlhan...
Velhasıl, bu sevkiyat son günlerde o kadar hızlı, o kadar peşpeşe ki, hepsini burada anmanın mümkünatı yok.
Adını burada anamadıklarımızı, geçmişi ve geleceği de dahil ederek hepsini rahmetle yâd ediyor, geride kalanlara sabırlar diliyor ve taziyetlerimizi arz ediyoruz.