İsrail’in Kudüs ve Mescid-i Aksa’da ikamet eden Filistinlileri göçe zorlaması ve yerlerine haksız şekilde Yahudileri yerleştirmesi, hatta Filistinlilerin tutuklanması ve öldürülmesi gibi olaylar maalesef hep mevcuttu.
Ancak HAMAS’a bağlı silahlı İzzettin El-Kassam Tugayları’nın 6 Ekim günü İsrail’e kara, deniz ve paramotor araçlarla havadan saldırması Tel-Aviv’in beklemediği bir gelişmeydi. Çünkü İsrail istihbarat kurumu Mossad’ın bilgi yanlışlığı veya eksikliği içinde olduğu değerlendiriliyor.
Aksa Tufanı’na İslamî Cihad ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin silahlı kanadı Ebu Ali Mustafa Tugayları da katılıyor. Böylece HAMAS’ın bazı Filistinli örgütlerin desteğini aldığı anlaşılıyor.
İsrail beklemediği, HAMAS’ın Aksa Tufanı operasyonuna cevap vermede gecikmesi de ayrı bir tartışma konusu. HAMAS’ın operasyonda bazı İsrail karakollarını ele geçirdiği, İsrail güvenlik güçlerini esir aldığı ve şehir merkezlerinde İsrail kuvvetleriyle çarpıştığı görüntüler uluslararası basında yer alıyor.
HAMAS’ın operasyon için 7 Ekim’i seçmesinin de sembolik önemi var. Tarihte Mısır ve Suriye ordusunun İsrail’e karşı başlattıkları, Yom Kippur ya da Arap-İsrail Savaşı şeklinde adlandırılan savaşın 6-25 Ekim 1973 tarihlerinde gerçekleşmesine atıf yapılıyor.
İsrail hemen Filistin’e karşı savaş ilan etse de Filistinli örgütlerin yıllardır maruz kaldıkları şehir içi çatışmalardan edindikleri tecrübeler, İsrail yerleşim yerlerinde ilerlemelerinin önemli sebeplerindendir. HAMAS şu anda simetrik/düzenli İsrail ordusuna karşı, asimetrik ve meskun mahalde savaş stratejisi izliyor.
HAMAS’ın İsrail’e Aksa Tufanı’nı düzenlemesinde, sadece Yom Kippur/Arap-İsrail Savaşı’nın yıldönümüne atıf söz konusu değildir. Bir de Binyamin Netanyahu hükümetinin 5 Ocak 2023’te hazırladığı “Makullük Doktrini Yasası”nın değiştirilmesi teklifi, toplumsal kesimlerin tepkisiyle karşılaşmıştı. İsrail meydan ve caddeleri 2023 yılı başından beri siyasal ve toplumsal grupların hükümet karşıtı gösterilerine sahne oluyor. Ayrıca Netanyahu’nun yolsuzluktan yargılanmasına rağmen, siyasî istikrarsızlığın verdiği fırsatla tekrar Başbakanlığa gelmesi de İsrail toplumunun siyasete güveninin azalmasına sebeptir. Bir de İsrail’deki siyasî ve toplumsal gruplar arasındaki heterojenliğin derinleşmesi devam etmektedir. Seçim sonuçları ve kurulan koalisyon hükümetleri buna işarettir.
İsrail’deki hem siyasî ve toplumsal huzursuzluklar hem de bunun neticesinde ordudan tepki olarak, özellikle hava kuvvetlerinden bazı askerlerin istifası v.b. gelişmeler HAMAS’ın İsrail’e operasyon düzenlemesinde etkili olduğu muhtemeldir.
Diğer taraftan HAMAS’ın operasyonuna, İran’ın destek verdiği iddiaları da gözden kaçırılmamalıdır. HAMAS kendi öz kaynaklarıyla bu savaşı sürdürebilmesi oldukça zor görünüyor. Dolayısıyla HAMAS’ın aldığı destek sebebiyle bölgede İran’ın vekalet unsuru olması durumunda, başka vekaletlerin de meydana gelebileceği muhtemeldir.
Ayrıca Mısır 1979’da, Ürdün 1994’te, Birleşik Arap Emirlikleri 13 Ağustos 2020’de ve Bahreyn de 16 Eylül 2020’de imzaladıkları anlaşmalarla İsrail’le normalleştiler. Fas’ın 12 Aralık 2020’de ve Sudan’ın 4 Şubat 2020’de “de facto” biçimde İsrail’le normalleşmeye girdiği yorumlanmıştı. İsrail’in son dönemde yakın ilişkileriyle, Suudi Arabistan arasında da benzer normalleşme girişimleri öne çıkıyor.
HAMAS’ın operasyon yapmasında, İsrail’le normalleşen ülkelere de tepki verdiği ihtimallerdendir. HAMAS saldırıları hakkında Mossad’ın iddia edilen istihbarat eksikliğine yönelik şüpheler mevcuttur.
Aksa Tufanı, iç politikada köşeye sıkışan Netanyahu için birlik, beraberlik ve savaş ilanı gibi milliyetçiliği arttıran söylemlerle kendi seçmen kitlesini ve bazı toplumsal grupları konsolide etmesine sebep olmuştur.