Üstadın hizmet ve mücadele hayatında, yargılandığı ve—Tesettür Risalesi’ndeki bir cümle gerekçe gösterilerek kanunen değil. “kanaat”le 11 ay hapse mahkûm edildiği Eskişehir hariç—hepsinde beraat ettiği mahkemelerin önemli bir yeri var.
31 Mart’tan sonra çıkarıldığı divan-ı harb-i örfî, 1935’teki Eskişehir, 1943’teki Denizli, 1948-49’daki Afyon, 1952’deki Gençlik Rehberi ve 1953’teki Büyük Cihad mahkemeleri, Üstadın yargılanırken aynı zamanda mahkemelere ve onlar üzerinden devleti yönetenlere hukuk dersleri verdiği davalar.
O devirlerin yöneticileri Üstadı ve hizmetini bu davalarla durdurmak istediler, ama tam tersi oldu. Her bir dava hizmetin daha da gelişip inkişaf etmesini netice verdi.
Sonrasında da Risale-i Nur Talebelerine binlerce dava açıldı. Ve hepsi beraatle neticelendi.
Bu davalarda Nur’un unutulmaz avukatı Bekir Berk başta olmak üzere hukuk savunucularının büyük gayret ve emekleri oldu.
Ve Nurculuk davaları, çağın en önemli iman ve fikir hareketlerinden biri olan Risale-i Nur hizmetinin hukuk ve adalet mücadelesinin simgeleri olarak tarihteki yerini aldı.
Risale-i Nur’un medyadaki dili olarak 21 Şubat 1970’te hizmete giren Yeni Asya da Nurculuk davalarında hakkı ve hakikati müdafaa misyonunu ifa ederken, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15-20 Temmuz gibi hukuk ve demokrasinin askıya alındığı dönemlerde adalet ve hürriyeti savunup haksızlıklara karşı çıktı; bedelini de ödedi.
12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde askerî vesayetin hedefi oldu; hukuksuz şekilde defalarca kapatıldı; 12 Eylül’de kapatılma süresi 470 günü buldu.
28 Şubat ve 15-20 Temmuz süreçlerinde ise hem mahkemeler eliyle üzerine gelindi; hem de hakları gasp edildi.
28 Şubat’ta dönemin hukuksuz ve keyfî uygulamalarına karşı çıktığı için DGM’lerde yargılandı; bir ay kapatıldı; Kutlular Ağabey “Deprem ilahî ikazdır” sözü sebebiyle 276 gün hapis yattı; ama bu mahkûmiyet kararı, cezanın bir kısmı infaz edildikten sonra AİHM’den döndü.
15-20 Temmuz sürecinde de resmî ilan hakkı evvelce hiç görülmemiş şekilde gasp edildi; mensuplarının basın kartları ve gri pasaportları verilmedi; cezaevlerinde keyfî şekilde yasaklandı; yargı tacizlerine maruz kaldı.
Ama resmî ilan ve basın kartı gaspları defalarca yargıdan döndü; cezaevlerindeki yasak için AYM ve AİHM’den “hak ihlali” kararları çıktı; Genel Yayın Yönetmenimizle Çizerimiz, mesnedsiz iddialarla haklarında açılan davada beraat ettiler.
Yazarımız Yasemin Güleçyüz’ün basın kartı için açtığı davada mahkemenin verdiği karar, bunların son örneği.
Genel Yayın Yönetmenimiz Kâzım Güleçyüz’e, sekiz senedir verilmeyen gri pasaportunun nihayet verilmesi de.
Bütün bunlar, hukuksuzluklara karşı müsbet hareket prensibiyle verilen kararlı bir hukuk mücadelesinin kilometre taşları ve ümit verici neticeleri.
Aynı çizgide aynı kararlılıkla devam...