Sultan Abdülhamid, Osmanlı tahtına geçmek üzere iken, kendisine yardımcı olan Meşrutiyetçi Ahrarlara şu sözü vermişti: Meşrutiyeti resmen ilân edip, ardından Kanun-i Esasi’yi (Anayasayı) kabul ve bilâhare Meclis-i Mebusan’ı açmaya çalışırım. (Bkz: Ebuzziya Tefik, Yeni Osmanlılar)
Abdülhamid, tahta geçtikten sonra (1876) sözünde durdu ve gereğini de yerine getirdi. Ne var ki, aradan daha iki sene bile geçmeden, keskin bir U dönüşü yaptı. 1877’deki Osmanlı-Rus Haribini bahane ederek Meşrutiyeti askıya aldı, parlamentoyu kapattı, Anayasayı da lağvetti. Kendi şahsını merkeze koyarak 30 sene boyunca koca Osmanlı Devletini adeta tek başına yönetmeye çalıştı.
İşte, sözünden döndüğünün anlaşılması üzerine, 1878 yılı başlarında ciddi bir hoşnutsuzluk meydana geldi. Bu hoşnutsuzluğun başını çekenlerden bir de “Sarıklı İhtilâlci” diye isim yapan Ali Suavi Bey idi. Aynı zamanda “Hürriyet aşığı” olarak da kayıtlara geçen bu zat, Sultan Abdülhamid’i devirmek için kendince bir plân yaptı, plânını tatbike koyulurken de, bunu hayatıyla ödemiş oldu. İşte o gelişmelerin kısacık bir hikâyesi.
*
Tarihe “Çırağan Baskını” olarak geçen hadise, 20 Mayıs 1878’de yaşandı.
Söz konusu baskını Ali Suavi’nin başında bulunduğu bir grup gerçekleştirdi.
Ali Suavi, ateşli bir hürriyet ve meşrûtiyet taraftarıydı. Bu sebeple, Sultan II. Abdülhamid’in “93 Harbi”nin kötü gidişatını bahane göstererek Meclis-i Mebûsan’ın kapatmasına, hemen ardından hürriyetlerin kısıtlamasına ve Kànun-i Esasînin askıya almasına adeta isyan ediyordu. Bu gidişatı değiştirmek için Sultan Abdülhamid’i devirmeyi kafaya koymuştu.
![](/Sites/YeniAsya/Upload/images/Content/2024/05/19/m11.png)
Suavi, Padişahı devirme plânını tatbik etmek üzere, başına topladığı birkaç yüz Rumeli muhaciri ile karadan ve denizden harekete geçti. Yıldız Sarayı’na ulaşmak öncelikli emeliydi. İlk adım olarak, Çırağan Sarayı’na Boğaz tarafından bir çıkarma yapmayı denedi.
Ne var ki, sarayın arka odalarından birinde saklı tutulan Sultan V. Murad ile görüşerek tam da onu Yıldız Sarayı’na götürmeye iknaya çalıştığı esnada, Beşiktaş Muhafızı Hasan Paşa ile karşı karşıya geldi. Hasan Paşa daha atik davrandı ve Ali Suavi’nin üzerine gidip başına sopayla vurarak onu oracıkda günümüz tabiriyle etkisiz hale getirdi.
Bu kritik hadise esnasında, ayrıca 23 kişinin öldüğü ve 15 kişinin de yaralandığı rivâyet ediliyor.
*
Çırağan Baskını, Sultan Abdülhamid’in “vehim ve korku” marazını tahrik edip şiddetlendiren yeni bir gelişme oldu.
Onun vehmini tahrik eden daha evvelki hadise ise, amcası Sultan Abdülaziz’in gayet vahşice bir muamele ile önce tahttan indirilmesi ve ardından feci şekilde katledilmesidir.
Bazı kayıtlarda “Sultan Abdülhamid’in haklı olduğu istibdat” şeklindeki söz ve tâbirin altında yatan mânânın, iki yıl arayla yaşanılan bu kanlı hadiselerle bağlantılı olduğu ifade ediliyor.
Son olarak şu notu da düşmekte fayda var: Aynı zamanda büyük bir âlim de olan ve birçok eser telif eden Ali Suavi Bey, İttihad-ı İslâma, Meşrûtiyete, bilhassa hürriyet hakikatini pek şiddetli bir arzu, iştiyak ve bağlılığı vardı. Bunları hayata geçirmek için her şeyi göze aldı ve hayatı pahasına bu yolda bu çaba gösterdi. Neticede, idealleri uğrunda hayatını fedâ etmiş oldu. Özetle, mücadele metodu yanlış olmakla beraber, dava ettiği meselelerde haklıydı. Tarih, davasının haklılığını tescil etmiş oldu. Hem hürriyeti, meşrutiyeti, anayasayı istemenin neresi yanlış olabilir ki…