"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hawking ve zavallı inancı

Mustafa Eren BOZOKLU
28 Kasım 2019, Perşembe 00:06
Genç yaşta, 1963’te motor nöron hastalığına yakalanmış; 2 sene yaşayabileceği söylenirken 2018 Mart’ında vefat etmiş olan Stephan Hawking’le ilk tanışmam “Zamanın Kısa Tarihi” adındaki kitabıyla olmuştu. Hawking’de dikkatimi çeken şey, Carl Sagan’da olduğu gibi okuyucusuna neyi nasıl anlatması gerektiğini iyi bildiğiydi.

Hawking’in, okuduğum her kitabında ve her makalesinde gözüme çarpan esas özelliği ise “Bilim Yasaları” dediği bir olguya bütün kalbiyle inandığıydı.

Tabiat Risalesi’nin başındaki ihtarda belirtilen “tabiiyyunun münkir kısmı”ndan olanlara, bilim yasalarına sarsılmaz şekilde inanan kişilerin de dâhil olduğunu düşünmekteyim. Hawking’i de rahatlıkla “Tabiiyyun”dan birisi olarak görebiliriz. Tabiatperestlik, son iki asırdır Auguste Comte’un çizdiği çerçeve ile Pozitivizm olarak arz-ı endam etmektedir. Pozitivizm, iki asırdan fazla bir süredir felsefe çevrelerinde inanılması gereken neredeyse yegâne inanç konumundadır. Pozitivizm, bilim dünyasında “Bilimcilik” olarak ortaya çıkmaktadır.

Pozitivizm ve Bilimcilik; teolojiden ve metafizikten arınmış şekilde, kâinatı sadece ve sadece maddî olarak tarif etmeye çalışan bir felsefedir. Karşı çıktığı şey “varlığın başlangıcının ve devamının bir yaratıcıya dayandırılması”dır.

Bilimcilik, kâinatın ortaya çıkışını, gelişimini ve değişimini bilim yasalarının, başka bir tabirle tabiat kanunlarının belirlediğine inanmak demektir. Bu yönüyle Pozitivizm, felsefî dinsizlik türlerinden olan ve üzerinde en çok tartışma yapılan Materyalist Felsefenin son iki asırda kendisini ifade şeklidir. Allah’ın isim ve sıfatlarının kâinatta ortaya çıkan yansımalarını “Tabiat” veya “Bilim Yasaları” olarak takdim etmek için şimdilerde pozitivizme inanmak ve onda ısrar etmek gereklidir.

Peki, pozitivizme inanmayı mümkün kılan nedir? Bediüzzaman, bunu genel bir ifadeyle “Onlar mesleklerinin içyüzünü görememişler” şeklinde izah eder. Pozitivistler “Bilimsel faaliyette bulunmak” ile “Bilimsel faaliyetle elde edilenleri yorumlamak” arasındaki temel farkı gözden kaçırmakla mesleklerinin içyüzünü görememektedir. Bediüzzaman, bazı lise talebelerinin kendisine yönelttiği “Bize Yaratıcımızdan bahset; öğretmenlerimiz bize ondan bahsetmiyorlar” sorusuna verdiği cevapla bu farka dikkat çeker: “Okuduğunuz her bir fen (bilim), kendi dilleriyle Yaratıcıyı anlatıyorlar; öğretmenlerinizi değil fenleri dinleyin”. Bu yaklaşıma göre, meselâ Hawking de pek çok tabiatperest bilim adamı gibi elde edilen bilimsel verileri kendi inancına göre–yani bilimcilik anlayışına göre–yorumlayan birisidir.

Peki, Hawking gibi bir bilim adamının söylediklerini sorgulayabilmemiz mümkün olabilir mi? Onun gibi ileri düzey bir teorik fizikçiyle baş etmemiz ve onun fikirlerinin mahkûmu olmadan hakikati bulmamız mümkün müdür?

Said Nursî, bunun mümkün olduğunu Tabiat Risalesi’nde “varlığın var olmasının temel sebebi nedir?” sorusuna verilen üç farklı düşüncenin neden yanlış olduklarını izah ederek gösterir. 

Bediüzzaman’ın gösterdiği şekilde varoluşa dair Hawking’in bahsettiği ve savunduğu yaklaşımı eleştirebilmek ve onun değerlendirmelerini bir tartıya vurmak oldukça mümkün hale gelmektedir. 

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki Kuantum fiziğini tartışacak düzeyde iyi bir teorisyenin hâlâ tabiat kanunlarına ve bilim yasalarına inanması ve materyalizmde ısrar etmesi şaşılası bir durumdur. Zira üç asırdır bilimsel araştırmalarla ve bunların materyalist felsefe çerçevesinde yorumlanmasıyla ortaya çıkan “bilim yasaları”nın kuantum fiziğinin araştırma alanı olan atomaltı kâinatta uygulanamaz hale geldiği anlaşılmıştır. 

Bu durum aşikâr iken materyalist felsefenin görüşünde ısrar etmek; bilimin ortaya koyduklarına inanmak değil, din haline getirilmiş bir bilim anlayışında körü körüne ısrar etmek demektir.

Vurgulanması gerekir ki, son yüzyılda ortaya çıkan iki büyük olay bütün hayatımızı etkilemekle kalmadı; bizi, bütün inançlarımızı gözden geçirmek ve yeni duruma yeni cevaplar aramak zorunda bıraktı. Zira Kuantum ile fizik alanımız, genetik ile biyolojik alanımız çok farklı bir şekle büründü. Bununla birlikte, halk arasında kesinlik ifade etmesiyle tanınan matematikin esasında pek çok belirsizlikle malûl oluşu da karmaşayı tetikledi.

Bir asırlık süreçte ortaya çıkan gelişme seviyesiyle Kuantum Fiziği bize şunu söylemektedir: “Sebep olarak tanımladığımız ilişkiler ağı (aslında tenteneli perde), üzerini örttüğü kuantum alanını maddî alandan ayırmaktadır. Maddî dünyamız enerjinin bir kurala ve intizama bağlandığı form olan atomun oluşmasıyla mümkün olabilmiştir. Formüllere dönüştürdüğümüz ve tabiat kanunu olarak kabul ettiğimiz bilim yasaları bu seviyeyi “sebepler” ile izah etmekteydi. Ancak atomaltı dünyada, bizce kabul edilen şekliyle sebep olarak tarif edebileceğimiz cinsten bir ilişkiden farklı bir durumun geçerli olduğu görüldü. Atomaltı dünyada, içinde yaşadığımız hikmet ve madde âleminden farklı; “enerjinin değişimi, dönüşümü, sıkışması ya da patlaması” olarak tanımlanabilecek durumlardan, yani kudret alanından söz edilmesi daha doğru olacaktır. Bununla birlikte, kuantum alanını (atomaltı düzey) tarif etmekte kullanabileceğimiz formülleri oluşturmak için yeterli seviyede matematiğe, deneysel altyapıya ve teknolojiye sahip olmadığımız da ortaya çıkmıştır.

Sebeplerden bahsederken Hazret-i Bediüzzaman “Esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında” demektedir. 

Bu tarif, kuantum fiziğinin ulaştığı sonuçlar itibariyle atom üzerine inşa edilmiş tabiat düzleminin, aslında kuantum alanı üzerine örtülmüş bir perde olduğu ve bu perde üzerinde Rabbin sinemalarının ve isimlerinin tecellilerinin bilim yasaları ya da tabiat kanunları adıyla sergilendiğini söyleyebiliriz.

Bu gün 3-4 asırdır materyalist bakış açısıyla tarif edilen tabiattan çok daha geniş ve büyük bir âlemde yaşadığımız ortaya çıkmıştır. Kaba bir hesapla kâinattaki toplam maddenin % 84’ü ışık düzeyine ulaşmadığı için tesbit edemediğimiz, ancak çekim etkileri ile varlığına ulaştığımız «Karanlık Enerji ve Karanlık Madde»’den oluşmaktadır. Bu alanda, tabiat kanunları olarak ortaya konulan kurallar geçerliliğini yitirmektedir. Sebep sonuç ilişkisi anlamsızlaşmaktadır. Bu alanda matematiksel ifadelerimiz, formüllerimiz ve ilkelerimiz kullanılamamaktadır. Sadece bu alanı anlamaya çalışırken ortaya atılan teorilere sahibiz. Enerji çılgın, başıboş ve yıkıcı bir şeydir; hüküm altına alınmazsa, kendisi bütün sınırları aşmaya meyillidir. Yaşadığımız kâinat, ilim ve iradesiyle kudreti (enerjiyi) elinde tutan, şekil veren, had çizen ve buna süreklilik kazandıran bir Yaratıcının eseri ve sanatıdır. Hawking gibileri, ne kadar çalışsalar ve inanmamakta ısrar etseler de uğraştıkları işleri (bilim) ve laboratuvarları (tabiat ve evren) onlara hep Yaratıcının varlığını ve işlerini göstermeye devam etmektedir.

 

Okunma Sayısı: 4832
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Salih öner

    28.11.2019 22:19:52

    Yazınız kısmen güzel. Güzel olmayan yada yanlış yada eksik olduğunu düşündüğüm nokta havking ölmeden önce quantum fiziği konusunda bir söyleşide allahın varlığını kabul ediyor ve bu söyleşi internette varken biz nur talebesi olarak yazdığımız yazıda kişiye hakkını teslim etmek adına en azından son bölümünde bundan bahsetmemiz gerekirdi. Kanatimce yazının sonunu bununla bağlamanız daha iyi olacaktır. Sel ve dua ile

  • MELİH

    28.11.2019 21:28:22

    İstifadeye medar olan yazı için teşekkür ederim. Hawking gibi isimlerin evren hakkında bu kadar uzman iken maddenin ötesine geçememesini 11. sözdeki misale benzetiyorum. O sarayın nakışlarını tane tane inceleyip o konuda alim olanların nakışların manasını okumaya gelince cahil kesilmeleri hesabı gibi. Üstelik Yaratıcı'nın varlığı hakkında ifade edilen delillere "siz parçadan hareketle genel bir bütün hakkında hüküm veriyorsunuz" diyenlerin kendilerinin daha evrenin çok az bir kısmını -o da ne kadar inceleyebilmişse- bildiği halde hükmünü bütüne şamil kılması insanı gerçekten tebessüm ettiriyor.

  • Hüseyin İlhan

    28.11.2019 15:52:22

    Allah razı olsun istifade ettim kardeşim

  • Sedat Koçak

    28.11.2019 13:29:55

    Tebrik ederim Sayın BOZOKLU, güzel bir tahlil olmuş.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı