Teorik Fizikçilerin yorumlarına göre kâinatın oluşumu 13,8 milyar yıl önce Büyük Patlama (Bigbang) ile başladı.
Patlamanın ilk anında sonsuz derecede küçük, sıcak ve yoğun bir nokta olarak bir enerji topu (tekillik) vardı. Henüz bir kurala bağlanmamış bir kudret olan bu enerji topu içinde giderek bir şekle girebilen parçacıklar ortaya çıkmaya başladı; hidrojen, helyum ve lityum gibi hafif elementler ve kuantum parçacıkları oluştu.
Temel olarak birbiri içinde birbirini dengeleyen dört kuvvet ortaya çıktı ve kâinat 13,8 milyar yıl sonra bugünkü halini aldı. Şimdilerde Tabiat Kanunları denilen bir düzen formu içinde görünür hale gelen kâinat, sınırsız ve kuralsız enerji formunun kanun ve namus altına girmiş durumundan başkası değildir.
Kâinatın (dolayısıyla tabiatın) yaratılışından yola çıkarak hürriyetin, serbest halde olan şeylerin bir düzene, disipline girmeleriyle ortaya çıkan bir durum olduğunu söylememiz mümkündür. Büyük Patlama’dan kâinata dönüşme süreci, kendi içinde yerleşik olan (nefs) enerjisini kontrol altına alarak kurala bağlayabilmesi ile insanın gerçek mahiyeti olan insaniyeti ortaya çıkarabileceğine örnek teşkil etmektedir.
İnsan iradesi ise; serbest halde insanda yerleşik olan insanî özelliklerin bir arada ve uyumlu şekilde çalışmasına, yani hürriyetin inşa sürecine ve insan hürriyetinin de toplumsal düzeni sağlıklı şekilde oluşturmasına aracılık etmektedir.
Balçığın sanat eserine dönüşmesi, odun parçasının, boyanın görsel bir şölene; kelimenin ve tınının kulakta çınlayan bir sanata dönüşmesi, odunun, boyanın, çamur ve tınının birer kalıba vurulması, düzene sokulması ile mümkün olmaktadır. Tabiatta öylesine serbestçe dolaşan sesin bir müzik eserine dönüşmesi için, serbest halinin tahdit edilmesi gerekmektedir. Her notanın, her bir ses parçasının bir küçük forma girerek, serbestçe dolaşan hava zerreciğinin serbestiyetinden bir parçasını alıp, ona şekil verilip, boğumlardan, tellerden geçirilip bir mızıkaya sokulup eserin ortaya çıkarılmasına benzer şekilde, insan hayatı da bireyden dünya düzenine kadar sürekli insan ve eserinin bir kalıba dökülmesi ile gerçekleşmektedir.
İnsan, içinde hayat enerjisi olan nefsini bir kalıba vurarak, yani disiplin altına alarak kendisinde var olan tüm unsurları, akıl, vicdan, kalp, sezgi (his) gibi özelliklerini beraber çalışmaya ikna ederek, mahiyetindeki karakteristikleri gün yüzüne çıkararak insan olabilmektedir. Yoksa, disiplin altına alınamayan nefs hayvanlar gibi anlık, sorgusuz, içgüdülerine tabi olmuş şekilde, sadece kendisi için yaşayarak insaniyetin nefs içinde hapsolmasına ve kaybolmasına yol açmaktadır. İnsan, hürriyetini ancak kanun ve nizam altına alarak insaniyetini gösterebilmektedir.
İnsanın toplum içinde kendisini gerçekleştirmesi, bir ferd olması bir persona geliştirmesi için tabiatta gerçekleşen süreçlere benzer durumlardan geçmesi gerekmektedir. İnsan öncelikle annesine sığınmış bir vaziyette, annesiyle bütünleşik olarak hayata tutunmaya başlamaktadır. Kuvvetini artırdıkça, kabiliyetleri geliştikçe annesinden bağımsızlaşması gerçekleşir. 3-4 yaşlarında önünde artık baba figürü, kendisinden bağımsız olan sosyal alanın ilk karakteri olarak karşısında belirir. Baba, insan karşısında, kendisine bütünleşik olmayan, onu koruyan ancak sınırlandıran bir figür olarak ortaya çıkar. Ergenlik baba figüründen bağımsızlaşma sürecini anlatır, insan ikinci kez hürriyetini şekillendirmeye ve serbestiyetini yeni bir kalıba dökmeye başlar. Bu bağımsızlaşma aynı zamanda kendisine, kendisi için bir şahsiyet, ideal, duruş, kimlik oluşturma sürecidir. İnsan hürriyetinin mahiyeti, şahsiyetinin kalıba dökülmesi, sınırlara uyarak kendi sınırlarını belirleme çabasının bir neticesi olarak kendisini bir normlar hiyerarşisine sokması, ölçülendirmesi ve çevresiyle uyumlu hale gelmesi ile şekillenmektedir.
İçtimaî hayata katılma süreci, anne ve babanın oluşturduğu en küçük toplum biriminden daha büyük bir hürriyet alanına geçişi anlatır. Orda, toplum normları ile çatışma ve uyuşma halinde insan hürriyetinin şekillenmesi devam eder. Toplum içinde rüştünü elde eden insan için resmî kurumları ile devlet, hürriyet sözleşmesi yapması gerektiği yeni bir otorite olarak karşısında dikilir.
İnsanın ve hürriyetinin oluşması, mahiyet olarak kâinatın bugünkü şeklini alma süreciyle benzerlik gösterir. Sınır tanımayan enerjinin bir şey olma, bir mahiyet kazanma, bir namusa, kanuna, düzene dönüşme yolunda kalıba girmesi, nizam olarak ortaya çıkması ve evren denilen şeyin bugünkü muhteşem vaziyetini netice vermesi gibi insan da kendi içinde yerleştirilmiş nefs enerjisinin ve bu enerjide içkin olan sınır konulmamış kabiliyetlerini doğru şekilde kullanarak, disiplin altına alarak ancak gerçek mahiyetini ortaya çıkarabilmektedir. İnsan hürriyeti, her döneminde serbestiyetinin bir kısmını yontarak, kalıba sokarak, sınır koyarak elde ettiği şahsiyetinin temel malzemesidir. Odunda, çamurda, boya ve hava zerreciğinde içkin olan sanatın esere dönüşmesine benzer şekilde insan da iradesinin, muhayyilede serbest şekilde dolaşan fikrî şekillendirmesi, hürriyeti ince ince işlemesiyle inşa edilmektedir.
Muhammedü'l-Emin’e (asm) inen vahiy ile insanlık üç büyük esaretten kurtulma fırsatını yakalamıştır: İnsanı sürekli istekleriyle bunaltan nefsin baskısından; kuralsız ve keyfî şekilde zorbalık eden yöneticinin şerrinden; dini uhdesine alıp onu güç ve menfaat temini için kullanan ruhbanın riyasetinden. Kur’ân bu üç zorbaya karşı hürriyeti muhafaza etmek, insan haysiyetini ayağa kaldırmak ve adaleti temin etmek için hukuk ve siyaset üretmeye çağıran mesajıyla mevcut dünya düzeninin değişiminin fitilini ateşlemiştir.