Adnan Menderes’in 17 Eylül 1961’de idam edilmesinin üzerinden 64 yıl geçti. Demokrat Parti iktidarı boyunca millet iradesini öne çıkaran, ezanı aslına döndüren, ekonomi hamleleriyle Türkiye’yi kalkındıran Menderes, bugün hâlâ milletin gönlünde “demokrasi şehidi” olarak anılıyor.
Darbecilerce zulmen idam edilmişlerdi - Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan rahmetle yâd ediliyor
İslâm kahramanı Adnan Menderes
İnsan soyunun en vahşisi
Hazırlayan: Mehtap Yıldırım Yükselten
Adnan Menderes, 1950 seçimlerinde, Demokrat Partinin büyük bir ekseriyetle iktidara gelmesiyle Başbakan ve parti genel başkanı oldu. Demokrat Partinin 14 Mayıs 1950’de tek başına iktidara gelmesi, ülkede büyük bir bayram havası estirmişti. 1950-60 yılları arasında Adnan Menderes Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak görev aldı. Ayrıca, aynı tarihler aralığında kurucuları arasında yer aldığı Demokrat Parti (DP) Genel Başkanlığını yürüttü. ‘İslâm kahramanı’ Menderes, 27 Mayıs 1960 darbecilerinin düzmece bir mahkeme kararıyla 17 Eylül 1961’de idam edilmişti. 1961 senesinin 16 ve 17 Eylül günleri, demokrasi tarihimiz için unutulmaz bir yara, silinmeyen kara bir leke olarak kaldı.

Hürriyetlerin önünü açtı
Menderes hükümeti döneminde, tek parti devrinde kaldırılan din dersleri yeniden okutulmaya başlandı. 1932’den beri, yani 18 yıl yasak olan ezanı, Menderes hükümeti daha ilk ayında aslına uygun olarak okutulmasını sağladı. Yıllardan beri millete karşı yürütülen dinî baskılar, dine yönelik yasak ve engellemeler DP gelince son buldu. İktidarlarının iki ayı dolmadan radyoda dinî program yasağını kaldırmış ve haftada iki gün Kur’ân okunmaya başlanmıştı.

Ekonomide kalkınma hamlesi
Serbest piyasa ekonomisine geçişi hızlandıran Menderes, ithalat kısıtlamalarını kaldırdı. Tarımda makineleşme süreci hız kazandı, köylünün üretim gücü arttı. Türkiye’nin ekonomik atılımı, dış dünyada da dikkatle izlenmeye başlandı.

27 Mayıs Darbesi ve Yassıada zulmü
Ancak milletin teveccühüne tahammül edemeyen darbeci zihniyet, 27 Mayıs 1960 sabahı yönetime el koydu. Başbakan Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve bakanlarla birlikte tutuklanarak Yassıada’ya götürüldü. Burada kurulan Yüksek Adalet Divanı, hukukla bağdaşmayan yargılamalarla Menderes ve arkadaşlarını idama mahkûm etti. Yassıada duruşmaları, “hukukun siyasete kurban edildiği” ve “savunma hakkının hiçe sayıldığı” bir zulüm mahkemesi olarak tarihe geçti.

Düzmece mahkeme, cuntadan talimatlı yargılama
Davalarda, Hâkim Salim Başol’un “Anlatın, buralara cevap verin” sözleri üzerine “Arz edeyim efendim” şeklinde iddialara cevap vermeye çalışan Menderes’in sözleri hep “Kısa kes” ifadeleriyle yarım bıraktırıldı. Başol’un “Bizi buraya oturtan kudret böyle istiyor” diyerek mahkemenin düzmece, yargının cuntadan talimatlı olduğunu söylemesi hafızalara kazınmıştır.

Beş ay sonra ilk kez hâkim karşısına çıkarılan Menderes, ruh halini şu sözlerle anlattı: “Dört-beş aydan beri tamamıyla tecrit vaziyetinde bulunuyorum ve tek bir odanın içinde ve günün 24 saatinde her saat değişen bir nöbetçi subayın nezareti altında hiç kimse ile konuşma imkânı mevcut olmamak şartı ile yaşıyorum. Bu itibarla konuşma tâkatim hakikaten zaafa uğramış bulunuyor.”

Zalim bir infaz
16 Eylül’de Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi. 17 Eylül 1961’de ise Başbakan Adnan Menderes, İmralı Adası’nda darağacına götürüldü. Son sözleri milletine dua oldu: “Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedî saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum…”
“Günlerce uyuyamadım”
Ordu Foto Film Merkezi Amiri İsmail Şenyüz, Menderes’in idam sehpasına götürülüşünü yıllar sonra şöyle anlatmış: “Sakin bir şekilde sehpanın yanına gitti. Sehpanın üzerine çıkardılar ve son sözünü sordular. O anki heyecanla ne dediğini hatırlamıyorum. Sonradan ‘Vatan sağ olsun’ dediğini öğrendim. Savcının odasında bile söylediği kelimelerin çoğunu hatırlamıyorum. Kelime-i Şehadet getirdi. Ayağının altındaki tabureyi çektiler ve idamı gerçekleşti. Menderes asıldıktan sonra dönerken çektiğim fotoğraf karesi gözümün önünden gitmedi. 15-20 gün uyuyamadım.”

İpin, kefenin parasını istediler
İdam haberiyle sarsılan Menderes ailesi, kısa bir süre sonra evlerine gelen icra mektubuyla ikinci bir acı daha yaşadı. 27 Mayıs cuntacıları, Menderes’in darağacında boynundaki ipin, kefeninin, cezaevinde yediği yemeklerin ve celladın parasını dahi ailesinden istedi. Bu zulüm, millet vicdanında hiçbir zaman unutulmadı.
Dünya kamuoyundan tepki
Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamları dünya kamuoyunda da büyük tepki topladı. ABD Başkanı Kennedy, Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth başta olmak üzere birçok lider infazların durdurulması için çağrı yaptı, fakat cuntacılar kararlarından dönmedi.

Demokrasi şehitlerine rahmet ve dua
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1990 yılında aldığı kararla Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun itibarlarını iade etti, ama 17 Eylül, demokrasinin utanç günü olarak hiç unutulmadı. 64 yıl önce idam sehpasına çıkarılan Adnan Menderes, milletin gönlünde hâlâ yaşıyor. O, halkın iradesi uğruna hayatını feda eden bir demokrasi şehidi olarak tarihimizin en acı ve en ibretli sayfalarından birinde yer alıyor. Bu vesile ile bir kez daha Adnan Menderes’i ve arkadaşlarını rahmetle yâd ediyoruz.

Bediüzzaman ve Menderes
Bir gün Bediüzzaman Tahsin Tola’ya “Adnan Bey kardeşime selâm söyle. O bizim himayemizdedir. Eğer biz onu himaye etmezsek (eliyle işaret ederek) bir anda altı üstüne gelir. Bizi âlem-i İslâm’dan, Pakistan’dan çağırıyorlar, eğer burayı bırakıp gitsek, bir anda altı üstüne gelir. Burayı biz muhafaza ediyoruz” der.1 Hiçbir maddî menfaate dayanmayan Bediüzzaman ile Adnan Menderes arasındaki bu sıcak ve samimî ilişki Bediüzzaman’ın vefat ettiği 23 Mart 1960’a kadar devam eder. Bediüzzaman bu dünyadan ahirete göçünce savunmasız kalan Adnan Menderes artık çaresizdir. Sırtını dayadığı, nokta-i istinat olarak gördüğü Bediüzzaman yoktur artık. Bediüzzaman “kalbe ihtar edilen içtimaî hayatımıza ait bir hakikat” adlı mektupla altmış ihtilâlini haber vererek Adnan Menderes’i uyarır.2 Bediüzzaman’ın vefatından 65 gün sonra 27 Mayıs 1960 İhtilâli ile de bu ikaz gerçek olur.

İSLÂM BİRLİĞİ İÇİN MÜCADELE ETTİ
Demokrat Parti iktidarı döneminde İslâm âlemi ile sıcak ilişkiler kuruldu. Bağdat Paktı adıyla 24 Şubat 1955'de kurulan teşkilâta Menderes Hükümeti de üye oldu. Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve Birleşik Krallığın yer aldığı Bağdat Patkı, Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'da nüfuz kurmasını önlemeye yönelik olarak kurulan karşılıklı güvenlik ve iş birliği teşkilâtıydı.
Bediüzzaman, bu vesile ile Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’e bir mektup yazarak Türkiye, Irak ve Pakistan arasında yapılan bölgesel işbirliği ittifakının, Müslümanların ve dünyanın barışını sağlayacağını ifade etmişti. Bu ittifakın İslâm kardeşliğinin teminine vesile olacağını vurgulayan Bediüzzaman, bu şekilde tehlikeli ırkçılığın zararının def edileceğini ifade etmişti. Bediüzzaman Said Nursî talebelerine verdiği son derste, "Risale-i Nur’un İslâm’ın iki kahraman kardeşi olan Türk ve Arab’ı birleştirmeye, bu Kur’ân’ın kanun-u esasilerini neşretmeye vesile olduğunu düşmanlar da tasdik ediyorlar” şeklindeki temennisini devletler nezdinde Demokrat Parti, yürüttüğü politikalar ile Türk- Arap kardeşliğini tesis edip gerçekleştirmek ister ve bu politikalar kısa sürede meyvesini verir.

Bediüzzaman'ın mektubu: “Reis-i Cumhura ve Başvekile,
Kabir kapısında ve seksen küsur yaşında, birkaç hastalıkla hasta bulunan ve ölüme kendini yakın gören bir biçare garip ihtiyar der ki, size iki hakikati beyan ediyorum:
Evvelâ: Sizlerin Pakistan ve Irak'la gayet muvaffakiyetkârâne ittifakını, bu millete kemâl-i samimiyetle, sürûr ve ferah ile kazanmanızı bütün ruh-u canımızla tebrik ediyoruz. Bu ittifakınızı, inşaallah 400 milyon İslâmın sulh-u umumiyesine ve selâmet-i âmmenin teminine kat'î bir mukaddeme olarak ruhumda hissettim. Ve namaz tesbihatındaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmaya mecbur kaldım. (Emirdağ Lâhikası. s. 437.)
Bağdat Paktı’na başta Suriye ve Mısır olmak üzere birçok Arap ülkesi İsrail’e hizmet ettiğini düşündüğü gerekçesiyle tepki gösterdi. Bağdat Paktı Arap ülkelerinin Sovyetler Birliğine sempati ile bakmasına ve ona yaklaşmasına neden oldu. Bağdat Paktı ülkelerin tek tek anlaşmadan çekilmesi sonucu 27 Mayıs 1960 yılında sona erdi.
Dipnotlar:
1- Son Şahitler, 1. Cilt.
2- Emirdağ Lâhikası 2.