Bir musibet ki dünyanın gündemini bir anda işgal etti.
Artık herkesin gündemi, virüs oldu. Nasıl korunurum, ne yapar ne ederim soruları zihinlerde dönmeye başladı. Uzmanların yorumları bizim için baş ucu levhaları oldu adeta. Ancak unutmamalıyız ki, beden sağlığımız için uzmanların beyanıyla tedbirlerimizi aldığımız gibi, aynı şekilde bu zamanda zihin sağlığımızı da muhafaza etmek, bizim en önemli vazifelerimizdendir.
Bizi diğer canlılardan ayıran en önemli unsur akıl ise ve aklımız bize Rabbimizin bir emanetiyse elbette onu koruyacağız. Ancak onu korurken de uzmanlardan alacağımız tedbirler önem arz etmektedir. Peki hangi uzmanlar?
Size şöyle bir uzman cümlesi söylesem: ‘Zihin sağlığınızı korumak için salgın yokmuş gibi farz edin. Ölümü düşünmeyin.’
Bir de şöyle bir uzman cümlesi söylesem: ‘Hiç bir zerre O’nun mülkü haricinde değildir; mertçesine ölümün yüzüne bak, ne ister?’
Bu cümlelerden hangisi bizi daha motive ediyor?
Eğer zihin sağlığımızı kaybetmemişsek ikinci cümlenin bize iyi geldiğini, güven verdiğini düşünürüz.
Bir musibeti görmezden gelerek, ancak geçici bir süreliğine zihnimizi uyuturuz. Zihin uyandığı zaman, öncekinden daha kötü bir senaryo ile karşılaşacaktır. Çünkü her uyanışında bir yumruk daha yiyecek ve acısı kat be kat artacaktır.
İkinci cümle ile motive olan bir kişi ise gelen yumruklara karşı savunmaya geçecek, Muhammed Ali misal rakibiyle oyun oynar gibi bir ruh haliyle zarardan azami ölçüde kurtulacaktır.
Çünkü ikinci cümle hadiselerin hakikatini göstermektedir ve bir hakikate insanı hazırlamaktadır. Hakikatlerin dışa bakan yüzünün değil, iç kısmını gösterip insana korku değil, güven vermektedir. İnsan hadiselerin kimden geldiğini, neden geldiğini, ne zaman biteceğini bu cümleler ile derk etmektedir.
İlk cümleler ise hadiselerdeki dış kabuğu ön plana çıkartır. İç manayı insana göstermez, kabukla oyalar. Ancak bu zamanda bize mana lazım, hakikat lazım. Zihinler hakikate muhtaç. Sebepler zihinleri tatmin etmiyor. Her bir zihin gerçeğe hazırlanmak istiyor. Kafasını kuma sokup avcıdan kurtulduğunu sanan devekuşu da artık uyandı, gerçeği görmek istiyor. Sebeplerle değil sebepleri Yaratanla muhatap olmak istiyor.
Virüs, vazifeli bir varlık. Onun bir vazifesi var ve vazifesini tamamlayıp dünyayı bırakacak. Onu vazifelendiren var. Kainatın zincirleri elinde olan, dünyadaki tüm sebepleri yaratan da Allah, mikroskobik canlıları yaratan da Allah. Virüs de O’nun hakimiyetinde, biz de O’nun hâkimiyetindeyiz. Cenab-ı Hak virüsü dolaştırdığı gibi konuşturuyor da ve virüs şöyle diyor manen:
‘Yeter, bu kadar gaflete daldığınız yeter. Bu kadar dünyaya daldığınız yeter. Herkes evine çekilecek ve düşünecek: bu musibet neden geldi, hangi fiilerinizle fetva verdirdiniz ki Rabbimiz bu musibetle sizi imtihan etti?’
İşte bunu düşünen insan yaptıklarından pişman olur, tövbe eder, kendine gelir. ‘Kendi’ neydi insanın, düşünür ve toparlanır. Böyle bir insan hakikati anlamıştır. Hakikati anlayan insan kainatı tefekkür eder. Ve bu tefekkür ile, musibetler ona sinema sahnelerinin değişmesi gibi gelir. O sadece izler, tefekkür eder; hakiki imanı elde ederse kainata meydan okur.