"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman insanlığa nümune-i imtisaldir

Mustafa ÖZTÜRKÇÜ
23 Mart 2021, Salı
Eğitimci - Yazar İslam Yaşar: Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, eserlerinde yazdığı insanî, İslâmî, imanî, Kur’ânî hakikatleri hayatında yaşayarak insanlığa numune-i imtisal olmuştur. O, önce kendisini yetiştirmiştir. Ardından kemiyet itibariyle az da olsa, keyfiyeten mükemmel insanlar yetiştirmek için harekete geçmiştir.

RÖPORTAJ: MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
[email protected]

- Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Mersin iline bağlı Anamur ilçesinin Kızılca Köyü’nde doğdum. İlkokulu köyümde, ortaokul ve liseyi Anamur’da bitirdim. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldum. Uzun yıllar İstanbul’da edebiyat öğretmeni olarak çalıştım. Başta Yeni Asya ve mevkuteleri olmak üzere, pek çok gazete ve dergide bu mahlasımın yanı sıra asıl adım ile de yazılar yazdım; Yurt içinde ve yurt dışında pek çok seminer, konferans, panel, açık oturum ve sempozyuma katıldım. Moral FM’de, Bizim Radyo’da, Dost TV’de edebiyat sohbetleri yaptım. Evli ve üç çocuk babasıyım. Bu zamana kadar farklı türlerde kırktan fazla eserim neşredildi.”

- Bediüzzamanı nasıl tanıdınız? Bediüzzaman Said Nursî kimdir? Eserleri ve değerli şahsiyeti ile birlikte, bir değerlendirmede bulunur musunuz?

“Bediüzzaman Said Nursî’yi lisede talebe iken bir arkadaşımın tavsiyesi ve kasabadaki esnafın verdiği küçük bir kitap vesilesiyle tanıdım. Kitabın hacimce küçük olmakla birlikte, mânâ itibariyle çok büyük ve derin olması dikkatimi çekince devamını istedim. Risâle-i Nurlar’ı okudukça sorularım cevap buldu, şüphelerim izale oldu, alışkanlıklarım değişti, zaaflarım azalırken meziyetlerim ziyadeleşti.

Hayatımdaki değişiklik, aile büyüklerimin yanı sıra arkadaşlarım ve çevremdeki insanlar tarafından da takdir edilince Risalelere ilgim arttı. O sayede kasabadaki Nur cemaati mensupları ile tanışarak Nur derslerine iştirak etmeye başladım. Derslerden birinde Bediüzzaman’ın hizmetinde bulunmuş talebelerinden merhum Abdullah Yeğin’i görüp haline, hareketlerine hayran kaldım.

O, bu ahvalinin Said Nursî’den in’ikas ettiğini söyledi ve bana onu anlattı. Zamanının darlığından olsa gerek, verdiği bilgiler mühimdi, ama muhtasardı. Onun hali ve bilgileri beni Bediüzzaman’ı tanımaya sevk etti. Tarihçe-i Hayatı’nı okuyunca, insanlığın ancak bin senede bir görebileceği mükemmel bir şahsiyetle karşılaştım.

Bu şahsiyette, bir insanda bulunması gereken bütün insanî hasletler ve İslâmî meziyetler vardı. Her insan onu her yönden örnek alabileceği gibi herhangi bir yönünü örnek alanlar da hem kendileri faydasını görürler, hem çevrelerine faydalı olurlar, hem de cemiyet içinde o halleri ile temayüz ederlerdi.

Bunu anlayınca ona talebe olma hevesine kapıldım. Bana Bediüzzaman’ı tanıtanların kendilerini ‘Said Nursî’nin talebesi’ değil de ‘Nur Talebesi’ tabiri ile tavsif etmeleri dikkatimi çekti. O zaman Risâle-i Nur’a talebe olunacağını, bu nüansın da Nur Hizmetinin kıyamete kadar devam edeceğinin ifadesi olduğunu hissettim. Risâle-i Nurlar’ı o nazarla bir sefer daha okudum.

O zaman hem Said Nursî’nin müstesna şahsiyetini daha iyi tanıdım, hem de Risâle-i Nur Külliyatı’nın imanî, Kur’ânî muhteviyatına, siyasî, içtimaî, iktisadî cihetine ve insan hayatı üzerindeki müessiriyetine vakıf oldum. O sayede hilkatimin iktizası olan hakikî kimliğimi ve kişiliğimi buldum.

Eskiden Şarkta dâhi, âlemle, hoca-i dânâ, kutb-u âzam denen, Garpta ord. prof. v.s. gibi sıfatlarla adlandırılan âlimlerin, ihtisas sahibi oldukları sahaların çokluğunu nazara vermek için bin manasına gelen hezar kelimesi ile fen kelimesi birleştirilerek teşekkül ettirilen hezarfen terkibi öyle kişilere sıfat olarak verilirdi.

Bu nazarla bakınca Bediüzzaman Said Nursî tam bir hezarfendir. Onun bu vasfı, hayatının Üçüncü Said safhasında iyice tebeyyün, temayüz, tezahür ve tekâmül etmiştir. Her hezarfen gibi o da her sözü, her hali, her hareketi muhatapları üzerinde müessir olan ve cemiyette makes bulan, şahsına münhasır hususiyetlere sahip müstesna bir şahsiyettir.

Zira o da dinî, ilmi, içtimaî, siyasî, iktisadî, coğrafî, arzî, semavî, tasavvufî, tefekkürî, tezekkürî sahalarda; aklî, kalbî, ruhî, hissî, hayalî hususlarda ve sanat, edebiyat, mantık, tarih, felsefe, psikoloji, sosyoloji, biyoloji, matematik, kimya dalları gibi birbirinden farklı pek çok din, ilim, fen, düşünce, hitabet sahalarında kendisini yetiştirmiş; lüzumu halinde o sahalardaki müktesebatını eserlerinde kullanmıştır.

Bu itibarla onun şahsiyeti, taşıdığı sıfatlarla ve vasıflarla mütenasip bir şekilde teşekkül ettiği gibi eserleri de hezarfen hususiyetlerini muhtevîdir. Bediüzzaman, eserlerinde yazdığı insanî, İslâmî, imanî, Kur’ânî hakikatleri hayatında yaşayarak insanlığa numune-i imtisal olmuştur.

- Zamanımıza damgasını vuran Said Nursî gerek şahsî tutum ve davranışı ve gerekse te’lif ettiği Risale-i Nurlar’la ne yapmak istemiş, neyi gerçekleştirmeye çalışmıştır?

“On senede elli talebe yetiştirsem, İslâm’ı dünyaya hakim kılarım.” Bediüzzaman Said Nursî’nin şahsı ve eserleri ile yapmak istediği şey, gençlik yıllarında Van’da söylediği bu sözle özetlenebilir. O önce kendisini yetiştirmiştir. Ardından milletin, devletin, İslâm âleminin nasıl bir insan tipine ihtiyacının olduğunu, o insanların ne yapmaları gerektiğini tesbit etmiş, ardından da kemiyet itibariyle az da olsa, keyfiyeten mükemmel insanlar yetiştirmek için harekete geçmiştir.

Van Kalesi’nin önünde kurduğu Horhor Medresesi bu maksada matuftur. Orada yetiştirdiği her talebesi ilim, irfan, ahlâk, takva cihetiyle medreseler, tekkeler kuracak; cesaret, metanet, feragat cihetiyle bir şehri feth edecek ve her an canını feda edecek keyfiyette kişilerdi. Nitekim daha hayata ve hizmete atılmaya fırsat bulamadan Rus işgali ve Ermeni çetelerinin ihaneti üzerine hocaları Bediüzzaman’la birlikte vatanı müdafaa etmeye koşmuşlardı.

Şayet savaş çıkmasa ve onların kahir ekseriyeti Bediüzzaman’ın kurduğu Keçe Külâhlılar milis alayına katılarak şehid olmasaydı, tıpkı merhum Ahmed Yese- vî’nin talebeleri gibi her biri bir ülkeye gidip İslâm’ı ilân, imanı ihya edecek ve Said Nursî’nin ‘İslâm’ı dünyaya hakim kılma gayesini o zaman gerçekleştireceklerdi.

Zîra Said Nursî’nin gayesi, İslâm’ı dünyaya hakim kılmaktır. Kendi tabiri ile ‘Devletler milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ettiği’ için bunu da müsbet hareket tarzıyla tabakat-ı beşer üzerinde müsbet telkinlerde bulunarak yapmak istemiş ve Kur’ân’ın mu’cizevî bir tefsiri olan Risâle-i Nur Külliyatı’nı telif ederek hedefini eser ciheti ile gerçekleştirmiştir.

Bununla iktifa etmemiş, ‘Zaman cemaat zamanıdır’ içtihadına mütenasip olarak Nur cemaatini teşekkül ettirmiş, onlar sayesinde eserlerinin ve Risâle-i Nurlar’ın okunduğu dershane diye adlandırılan Medrese-i Nuriyeler’in dünyanın hemen her ülkesine yayılmasını sağlayarak ‘İslâm’ı dünyaya hakim kılmanın’ zeminini hazırlamıştır.

- Eserlerinde, ilim ile imanı imtizaç ettirerek, insanlığa vermek istediği Kur’ânî mesaj, sizce nasıl bir önem arz etmektedir?

“İlim maddî terakkinin menşei, iman mânevî tekâmülün membaıdır. İnsanın ve insanlığın ikisine de ihtiyacı vardır. Onun için devletler ve milletler tarih boyunca ikisini de elde etmeye çalışmışlar. Fakat iki cenahta birden ilerlemek yerine birinde terakki etme cihetine gitmişlerdir. Dine dayanan Şark imanda, felsefeye itibar eden Garp ilimde ilerlemiştir. İnsanlığın maddî, mânevî refahı için iki medeniyetin birlikte hareket etmesi gerekirken her biri yek diğerine hükmetmeye çalıştığı için insanlık iki cenahta da ilerlemiş, ama beşeriyetin aklı ve kalbi imtizaç ederek intizam içinde işlemediğinden insanlık,hilkatinin iktizası olan saadet-i dareyne ulaşamamıştır.

Felâket ve helâket asrının adamı olması hasebiyle insanlığı maddî felâkete ve mânevî helâkete sürükleyen beşerî zaafları çok iyi tahlil eden Bediüzzaman, beşeriyetin düştüğü zaafları görmüş ve izale etme gayreti içine girmiştir.

“Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir, aklın nuru fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder.”

Bediüzzaman’ın mesajı bu sözünde mündemiçtir. Bunu gerçekleştirmek maksadıyla Medresetü’z- Zehra adlı, din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı bir eğitim müessesi kurmak için teşebbüs etmiş, sistemini devlete maletmek maksadıyla Sultan II. Abdülhamid ile görüşmek istemiş, ama görüşememiştir. Daha sonra Sultan Reşad’tan teşvik ve destek aldı ise de temelini attığı medresesini, savaş çıktığı için tamamlayamamıştır.

Şayet, o medreseyi kurup din ve fen ilimleri ile mücehhez, zülcenaheyn yani çift kanatlı talebeler yetiştirerek Osmanlı’nın, İslâm âleminin, Batı dünyasının mühim merkezlerine ve ilim, teknik, fenle meşgul müesseselere gönderebilseydi, muhtemelen medeniyetler imtizaç eder ve tarihin akışı değişirdi.

Ama vaa esefaaa…

-  Bediüzzaman’ın en önemli gayelerinden birisi de, eğitimdir. Bunun içinde din ilimleri ile fen ilimlerinin birlikte okutulmasını arzu etmiştir. Bu konuyu değerlendirir misiniz?

“Bediüzzaman Said Nursî gibi mânevî vazifelerle tavzif edilmiş, cihanşümul hedefleri olan ve insanları saadet-i dareyne hazırlayan bir âlimin eğitimi gözardı etmesi mümkün değildir. Zira eğitimin olmadığı yerde cehalet, zaruret, ihtilâf zuhur eder. O bunları düşman addettiği için sanat, marifeti, ittifak silâhları ile cihad etme cihetine gitmiş ve bunu da eğitimle yapmıştır.

Fakat o eğitimde mektep, medrese, tekke gibi sadece dünyevî değerleri, aklı, kalbi esas alarak cemiyetin belli bir kesimini değil; eğitim adına geliştirilen sistemleri, tarzları, usûlleri kullanarak milleti, Müslümanları, hatta bütün beşeriyeti esas almıştır.

Hayatının Eski Said safhasında maddî olarak kuramadığı Medresetü’z-Zehra’yı, Yeni Said safhasında Nur medreseleri adı ile mânen gerçekleştirmiş ve halkı eğiterek neler yapılabileceğini göstermiştir. Maddî, manevî, resmî, siyasî, hukukî, zecrî onca engele rağmen Nur Hareketinin dünyayı ihata eden intişarı onun eğitime verdiği ehemmiyetin meyvesidir.

Beşeriyet, Nur Talebelerinin, dünyanın hemen her yerinde, bütün işlek dillerle neşrettiği bu leziz meyve ile beslendiği takdirde aradığı sulhu, sükûnu, huzuru, mutluluğu, refahı bulacak, ehl-i iman olanlar da saadet-i dareyne ulaşacaktır.

İnşallah..

- Hocam çok teşekkür ederim, verdiğiniz bilgiler ve yaptığınız değerlendirmeler için.

Okunma Sayısı: 2519
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ömer

    23.3.2021 16:46:56

    Binlerce tebrikler hocam, Röportaj ve hatıraları kaleme almanız takdire şayan.Muhabbetle

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı