Aslen Van’lı olup, 1983 yılında Van’dan göç ederek, Bursa’ya yerleşen Fahrettin sayı, 1956 yılının Kasım Ayı sonlarında, Bediüzzaman’ı ziyaret ederek elini öpen ve onu dinlemek bahtiyarlığına erenlerden olmuştur.
Bizim Van’dan Bursa’ya gelişimizin ardından uzun yıllar arayıpta bulamadığımız Fahrettin Sayı’yı, Bursa’da oturan, Ahlat’lı Dostumuz Yaşar Gündüz bey’in yardımlarıya arayıp bulmaya muaffak olmuştum.
Said evladımla birlikte, Bursa’ya bağlı Yıldırım ilçesinin yiğitler mahallesindeki evinde ziyaret edip, hatıralarını dinleyerek almıştım.
Uzun yılların verdiği yorgunluğu yüzünde okunan Fahrettin Bey, Üstad’ı ziyaretini ve gördüklerini anlatırken duygulanıyordu. Hatıralarını anlatmaya başladı:
Daha önce Nur’ları okumuş ve haberdardım. Van’da molla Hamid, Selahettin Akyıl ve ,Üstad’ı gören bir çok talebesi vardı. Onların Üstad’ı anlatmaları ve eserlerinden okumuşluğum beni oldukça etkilemişti. Üstad’ı Askerden önce ziyaret etmek için,Van’dan Isparta’ya gittim. 1956 yılı Kasım ayıydı. Isparta’ya gittim. Üstad’ın evini sordum, bilen yoktu. Camiye gittim, cami hocasından sordum. Kimden soruyordumsa, herkes sanki korkuyordu, tedirginlerdi. Cami hocası bir ara bana birini gösterdi, ”Bak, o da sizdendir”dedi ve gösterdiği adama yaklaştım. Beni Üstad’ın evinin kapısına kadar götürdü. Kapıyı çaldım, biri çıktı. Sonradan Üzeyir Şenler olduğunu öğrendiğim şahsa, ”Van’dan geliyorum, Üstad’ı ziyarete geldim” dedim. ”Bir dakika bakayım kabul edecek mi, veya müsaid mi?”diyerek eve girdi. Sonra, Ceylan Çalışkan ağabey geldi. ”Gel”dedi ve ekledi”Üstad seni kabul etti”.
Yukarıya çıktık, Üstad’ın kaldığı odaya girdik. Karyolanın üzerine uzanmış gibiydi. ”Hoş geldin “dedi. Elini öptüm. Fakat çok heyecanlıydı. Bana,”Nereden geldin”dedi. Ben de, “Van’dan efendim” dedim.
Ben çok heyecanlıydım. Hem sevinç vardı, hem de korku vardı içimde. Vanlı talebelerini sordu. Hangi risaleleri okuduğumu ve hangilerinin bende bulunduğunu sordu.
Ben, “efendim Asa-yı Musa ile Mektubat var” dedim.T ebessüm etti ve devamla, “seni şimdiki gibi talebeliğime kabul ediyorum, fakat çok çalışman lazımdır.” dedi. Sonra ben,”Üstadım hangi risaleleri çok okuyayım?” dedim. “Sen asker olduğun için namazlarını düzenli kıl, çok okuyamazsın.”diye buyurdu.
Üstad’ın Türkçesi çok zayıftı. Ben bundan anlıyorumki; yazdığı risaleler bir inayet-i ilahi ve doğrudan bir ilham-i ilahidir.
Sonra Van’dan, Van’ın eski hayatından bahsetti. ”Ben Van’a geleceğim, kalenin başında medresemi yapacağım. Adnan Menderes, beşbin ayırmış, ben kabul etmedim.”
Üstadın kaldığı o mübarek mekanda tam üç saat kaldım. Sonra üstad’a sordum;
“Üstadım sizi bir daha ne zaman görebilirim?”
Üstad, “Ne zaman Risale-i Nur’ları okursan, o zaman beni görürsün, daha buralara kadar gelmeye lüzum yoktur” dedi.
Daha sonra Üstad Hazretleri ellerini açıp dua etti. Benim boynuma sarıldı. Ben de ellerini öperek, dualarını aldım ve yanından ayrıldım.”
“Benim yaşım sekseni geçiyor. Üstad’la görüşmem anında o kadar heyecanlıydım ki, titriyordum. Çok şeyler konuştu, hep Risale-i Nur ve talebeleriyle alakalı. Şimdi çoğunu hatırlayamıyorum.”
Son şahitlerden,Van’lı saatcı Fahrettin Sayı’ya, uzun ve sağlıklı ömürle birlikte, dualarına dahil etmesi dileğiyle kendisinden ayrılmıştık.