Devletçilik, milliyetçilik ve hamasatle ayakta duran AKP, demokrasiyi içselleştiremediği için dış güçler jargonuyla Batı’yı şeytanlaştırıp köprüler atarken, dinsizlik kuleleriyle inşa edilen Doğu bloku sevdasında.
Bu yüzden diktatoryal Çin, Kore ve Oligark Rusya pazarına bakıp alım gücünü düşürerek, güya ucuz işçilik üzerinden Çin modeli özentisinde.
Ancak içeride türlü türlü manipülasyonlarla faiz, döviz, işsizlik ve enflasyon ayarlarıyla oynayıp reel pazarla, açıklanan rakamlar arasındaki uçurumu milletten saklayıp, aklıyla alay etmeyi marifet sayıyor. Bunu da her zaman olduğu gibi AKP dışında, dahilde ve hariçte olan herkesi düşmanlaştırarak...
Bildiğiniz üzere piyasa enflasyonu yüzde 59’lara dayanmışken, yüzde 21 gibi mutfak yangınını çiçek bahçesi gösteren TÜİK, millete hizmet etmesi, doğru bilgiler aktarması gerekirken, demir perde ülkelerini aratmayarak saraya göre rakamlar veriyor. Akıllarınca rakamlar düşük gösterilirse memura, emekliye, dul ve yetim maaşlarına o oranda zam yapacak ve ardından da diyecek ki; gördünüz mü bak, milleti enflasyona ezdirmedik. Müteahhidlere geçiş garantili dolarla iş vermek, borçları vergileri sıfırlamak dahil her türlü rantı sağlayıp 2.825 TL alan asgarî ücretliye “kurtuluş savaşı bu, daha az yeyin, şükredin” demek resmen alay etmektir. Tabiî saray da oturup ejder meyvesiyle, kilosu 4/5 bine çay sefâsı sürenlerin fakir fukarayı anlaması beklenemez.
TENCERENİN YIKAMAYACAĞI HÜKÛMET YOKTUR
Bildiğiniz gibi başkanlık sisteminden bu yana veriler gerçeklerden uzak, kapalı devre bütün hesaplar tek elde şekillenip milletten gizleniyor.
Yine bildiğiniz gibi bu sene de açıklanan rakamlara herkes gibi güvenmeyen muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kanunî bir hak olan bilgi edinmek için TÜİK’e gitti. Tabiî devlet yönetmeye talip olan Kılıçdaroğlu’na bilgi vermek bir yana, kapıları dahi açmadılar. Niye açsınlar ki? Eğer açsaydılar sarayın manipülasyonu ortaya çıkacak ve makyajlanan enflasyonun boyaları dökülecekti. Böyle bir şey sarayın ve rejimin yıkılması demekti ki, tabiî buna müsaade etmediler. Gerekçe ve troller de hazır; “Kılıçdaroğlu baskın yaptı, kendini ne sanıyor?”
Ee tabiî demokrasi rafa kalktığı için demir kapılar açılmaz/açılmamalı!
Şeffaflık isteyenler de hain, terörist.
Hâlbuki çok değil, bir kaç sene evvel iflâs eden Yunanistan, TÜİK verilerini manipüle edince, AB’den ciddî bir ceza almıştı. O günden sonra yeni gelen hükûmet sıfırdan başlayıp nerede israf varsa delikleri kapatıp topyekûn bir seferberliğe girişti. Önce Başbakan, bakanlarla birlikte devlet erkânının makam arabalarını sattı ve kimseye imtiyaz tanımayarak işe bisiklet veya kendi imkânlarıyla gitmeleri emrini verdi. Ekonomist olmaya gerek yok. İsraf iflâsın ana sebebidir. Yunanistan da israfı durdurarak, hem düzlüğe çıktı, hem de milyar dolarlarla kâra geçti.
Ama yok, biz Avrupa’dan yüz çevirdik ya! onların kalkınmasına sebep, İslâm ahlâkı olan şeffaflık ve iktisada riayet etmeleri, israftan uzak durmaları, kısaca demokrasi işimize gelmediği için, cücelerin mahallede efelenmesi gibi kabadayılık peşindeyiz. İkide bir biz onlardan ileriyiz, elektrikleri, suları yok, enflasyonları bizden yüksek, asgarî ücretleri düşük diyerek halka şirin görünme adına dünyaya rezil oluyoruz. Keşke öyle olsa...
Evet, Almanya’da pandemiden dolayı kısmî bir fiyat yükselişi var, ancak bu süreçte esnafa çok ciddî para dağıttılar ve bir daralma söz konusu. Buna rağmen enflasyon yıllık 5.2 ve asgarî ücretler 1500/2000 Euro civarında.
Yalnız bunlar kimin umurunda? Yeterki iktidarda bir kaç gün daha kalalım diye pembe tablolar çiziliyor.
Ancak bu yol karanlık ve uçurum.
Rahmetli Demirel’in dediği gibi “Tencerenin deviremeyeceği hükûmet yoktur.” Eskiden yüzde 30 devalüasyon hukûmet yıkıyordu. Şimdi sinsi bir şekilde millet fakirleştiriliyor. Bir sene önce 7.5 lira civarında olan dolar şimdi 15 liraya dayanmış durumda, yani yüzde yüz devalüasyon.
Türkiye iflâsın eşiğinde, makyaj cildi eskittiği gibi, enkazı da derinleştirir. Neyi saklarlarsa saklasınlar boyalar dökülüyor.
Bir sabah ebleh bir surat (enkazla) uyanmamak için derhal seçim, hemen seçim.