Şia kültürünün en mühim dayanak noktası olan, Resul-i Ekrem’in (asm) Veda Haccı dönüşünde Gadir-i hum denilen mevkide, Hz. Ali için indiği rivayet edilen âyeti (Maide 65) ümmete tebliğ edip Hz. Ali’nin elini kaldırarak, “Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır” buyurması farklı mülâhazalara sebep olurken hilâfet (saltanat) tartışmalarını da beraberinde getirmişti.
Asırlar boyu süren tartışma ve ayrıştırmaların sebebi dünya saltanatı olduğu gibi Hıristiyanlıktaki ruhban sınıfı gibi şialarda da ruhanî liderliği netice vermiştir.
Hâlbuki bir âyetin veya hadîsin çeşitli mânâ tabakaları vardır. Ordaki “Mevlâ” meselesi velâyet mi, hilâfet mi (saltanat) olduğu 4. Lem’a, 15. Mektup vb. yerlerde tafsilatlı izah edildiğinden onlara havâle...
Velâyetle siyaset farklı şeylerdir. Bir insan şah-ı velâyet olur, ancak siyasî alanda o dereceyi gösteremeyebilir. Bediüzzaman asırlardır çözülmeyen bu tür meseleleri halletmişken, Risale-i Nur mesleğinde ruhbanlık mânasına gelebilecek, vekâlet ve hilâfet mülâhazalarına yer ve böyle bir işaret verilmesi beklenemez.
Zira Risale-i Nur hakikat mesleğidir, tarikat değil. Her on beş günde bir okunmasını va’z edilen İhlâs Risalesi’nde; “Mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlâd, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır.” 1
Bediüzzaman, bir çok mektuptaki vasiyetlerde istiğna düsturlarına, ihlâsa tahşidat yapıyor ki, bu vasiyetlerde ihlâsa zarar gelmemesi için (bir kaç talebesi hariç) mezarının dahi yerinin bilinmesini istemiyordu. O ihlâs ki, onu kıracak esbaptan yılandan akrepten çekinir gibi çekinmek... ve hubb-u cah’tan talebelerini ikaz etmek. Müceddidliği ve Mehdiyeti bile Risale-i Nur’a ve Nur Talebelerine bırakmak..
ZAMAN CEMAAT ZAMANIDIR
Risale-i Nur serapa, şahıscılık ve şan u şeref yerine; “benim de bir reyim var” cemaat, istişare, tevazu ve ders-i Kur’ân’da arkadaşlık iken, bu mutlak vekillik nereden çıktı derseniz; evet Üstad Hazretleri farklı zamanlarda farklı isimleri mutlak vekil tayin etmiş. Ancak bu vekillik; düsturları ve Bediüzzaman’ın tarz-ı hizmetini bilen ağabeylere, “Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlar’a karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler.” 2 diyor ki, neşir ve o neşirden gelen tayinatı hizmet edenlere paylaştırsın ve yeni neşir için sermayeyi muhafaza etsinler. Yoksa siyasî ve içtimaî meselelerde cemaate tahakküm edip Nurlar’ın haricinde yönlendirme yapsınlar diye değil.
Rahmetli Bayram Ağabey bir hatırasında diyor ki; “Biz yazmaktan ve hizmette koşuşturmaktan okumaya fazla vakit bulamadık.”
Elbetteki Nurlar’ı yazarak okuyan ve 2-3 ayda devreden Zübeyir Ağabey gibi çok var. Fakat zaman ve konjonktür değişiyor, fitne gittikçe derinleşiyor; bu zamanda tahsilli ve ehl-i tahkik Nur Talebelerine kitapta yazılanların aksine hiçbir şeyi dayatamazsınız. Kaldı ki hürriyet asrında okumuş, sahasında mütehassıs olmuş ehl-i ilim, meşveretlerde öyle fikirler istihraç ediyorlar ki, o insanlara traktör varken, karasabanla çift sürmeyi teklif etmek gibi asrın arkasında kalmayı bekleyemezsiniz.
Netice-i kelâm insanlar şahane hür olmayı seçtiler, Üstadın da kabul etmediği şahısçılığı kabul edemez.
Peki, bu mesele niye bu kadar ısıtıldı derseniz; Nurcular’ı elde edemeyen hiçbir siyasî hareket iktidar olamaz hakikatını bilen komiteler, kısmen 69’da, 12 Eylül’de, 90’da ve irili ufaklı gidişlerde cemaat üzerinde büyük oyunlar oynadılar. Geriye doğru baktığımızda hepsi siyasîdir. Bu noktada Yeni Asya hariç hemen hepsini konsolide ettiler. Peki, şimdi nolacak? Sözü dinlenecek ve cemaati yönlendirecek ağabey veya mutlak vekil de kalmadı. Vakıflar mı?
Ancak müsbet neticeleri yanı sıra epeydir su-i istimâle açık vaziyette.
Hayattayken samimî pozlar veren ve basının önünde canlı telefon konuşması yapan CB’nin gelmediği, taziye mesajı da yayınlamadığı cenaze merasiminde, vakıf R. D’ın rahmetlinin vasiyet denilen yazıyı okuması ve oradaki yetkilileri bekletip adeta siyasî şov yaparak vekilliğin kendisinde olduğu imajı su-i istimal örneklerinden. Gerçi daha önceleri bir müntesibe “mutlak vekil gidince ne yapacaksınız” sorumuza; “elbet bir halife olur” cevabını almıştık ki cenaze merasiminde de tescillendi.
Yine Cübbeli Ahmet Hoca taziye mesajında, kendi mesleğince ifade ettiği “halife seçerler” ifadesi de bu meselenin dile getirilmiş hali.
Umarız bu mesele cenazede Soylu’nun olmasıyla mesaj verme ve gaza gelme halidir. Yoksa bu iş dikiş tutmaz. Er ya da geç, Yeni Asya gibi meşverete geleceklerdir. Bu tarikat imajı Nurculuğa yakışmıyor.
Dipnotlar:
1- Lemalar.
2- Emirdağ Lâhikası.