Yoğun iç ve dış gündemin ve ülkenin ciğeri ormanların cayır cayır yandığı, günlerdir söndürülemediği arenada Saray iktidarı, daha önce kamuoyundan gelen tepkiler üzerine geri çektiği “iklim yasası”nı yeniden dayatma peşinde.
Geçen hafta “iktidar cephesi” vekillerinin katılmadığından dolayı kapatılan Meclis Genel Kurulu’nda görüşülecek bu “teklif”in de “yeşil dönüşüm” iddiasının aksine sel, kuraklık ve orman yangınlarıyla her geçen gün daha büyük zararlar veren iklim krizinde “yetersiz olduğu; karbon piyasasına yönelik iklim krizine etkili bir çözüm getirmediği, bir “emisyon ticaret sistemi”ni oluşturmakla “ticaret ve rant odaklı” olduğu ortaya çıkıyor.
Konunun uzmanları, iklim kriziyle mücadeleyi; havasını, suyunu, toprağını, tarım alanlarını ve insanını koruması gereken “kanun”un, Avrupa Birliği’nin “sınırda karbon düzenlemesi” sistemiyle çevre ve ekonomi için bağımsız denetim mekânizmaları ve parlamento denetiminin olduğu âdil, şeffaf bir “geçiş süreci yol haritası” işlevini görmesinin önemini belirtiyorlar.
İKLİM KRİZİNE ÇÖZÜM GETİREMİYOR…
Bütün dünyada “iklim kanunları”nın yeşil büyüme vizyonu ve net sıfır emisyon hedefiyle sera gazı emisyonlarını azaltılması uyum faaliyetlerini, plânlama ve uygulama araçlarına, izin ve denetimlerine ilişkin yasal çerçevenin usul ve esaslarını kapsadığına dikkat çeken başta Greenpeace Türkiye olmak üzere ilgili kuruluşların tesbitiyle, kapalı kapılar arkasında kotarılan “yasa teklifi” çevrenin korunmasında ciddi eksiklikler ve boşluklarla dolu.
Ayrıca “yasa”da net seragazı azaltım hedefleri, kömür ve fosil yakıtlardan çıkış planları yok. Keza “âdil bir geçiş plânı” olmadığından kamu haklarını koruyacak özel hükümler yer almıyor. Bağımsız ‘bilimsel danışma kurulu’ kurulamıyor. Ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin devletlere çizdiği “iklim çerçevesi” nazara alınmadığından “teklif”, iklim krizine karşı etkili tedbirlerin temel unsurlardan yoksun ve gerçekçi çözümler getiremiyor.
Bunun içindir ki aşırı sıcaklar, seller, kuraklık, artan gıda fiyatları, çiftçinin ekim zamanını kestirememesiyle iklim krizinin çevre meselesinin yanısıra bir sağlık sorunu haline geldiğinden “bilimsel zeminde, şeffaf ve demokratik bir yönetimi” öneriyorlar.
Zira “kirleten”le “düzenleyen”in aynı yapıda yer aldığı “skandal yasa” bu vaziyetiyle karbon salımının ürünlere ek maliyet getirmesine, dönüşümün olmamasıyla rekabet gücünün düşmesine, ihracat pazarlarında ciddi kayıplara, ekonomiye ve üretime büyük sıkıntılara çare getirmiyor.
ÇEVRE KATLİAMINA GÖZBOYAMA “YASAL KILIF”
Bu açıdan muhalefet partileri sözcülerince “teklif”in hiçbir değişiklik yapılmadan, muhalefetin ve uzmanların ikazlarına kulak verilmeden yeniden Meclis’in önüne getirilen “yasa”nın, “tabiatı - çevreyi koruyamadığı, sadece şirketlerin kârını güvenceye aldığı, sera gazı salımını piyasada alınıp satılacak bir meta haline getirdiği, iklim krizinin tetikleyicisi fosil yakıtları durdurmak yerine, bedel ödeyerek daha fazla kirletmenin yolunu açtığı” ve “tam anlamıyla bir yeşil aklama ve göz boyama yasası” olduğu değerlendirmeleri yapılıyor.
Özetle, Saray’dan sipariş edilen diğer “rant yasaları” gibi “otoriter rejim”de “tek kişilik hükûmet”in “iklim yasa”sında da rant uğruna “tabiat ve çevre katliamına “yasal kılıf” geçiriliyor. Bu yüzden “teklif”e çevreyi ıslâh değil, tahrip eden “yeşil bir badana” tepkisi gösteriliyor.
Ve en vahimi de, iktidardakilerin “stratejik dönüşüm” söylemlerinin tersine, yandaş “yerli” ve yabancı şirketlere hizmet eden “ikiyüzlülük”le “büyük şirketlerin ve sermaye çevrelerinin taleplerine göre hazırlandığı” her haliyle sırıtan “maden yasası”yla aynı “torba”ya sokuşturulması.
Bundandır ki “teklif”in acilen geri çekilmesi, muhalefetin çağrılarına kulak verilmesi, kamuoyunu bilgilendirerek akademisyenler, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, iklim aktivistleri ve gönüllülerin katkılarının sağlanması gerekiyor.