Dış politika uzmanı değiliz. Dolayısıyla bu konular özel ilgi alanımızda değil.
Ama Türkiye’de medyanın hali ve bilinçli körlüğü daima ilgi alanımızda oldu ve olacak.
İktidar - medya ilişkileri, demokrasinin kalitesini gösteren en önemli göstergelerden biri.
Medya demokratik devletin dördüncü kuvvetidir ve siyasî iktidardan ve siyasî muhalefet kurumlarından bağımsız olması şarttır. Aynen yargının yürütmeden bağımsız olmasının şart olduğu gibi.
Bir ülkede, ana akım medya iktidara iliştirilmiş hale getirilmişse…
Ve bağımsız kalmayı ve eleştirel bakabilmeyi tercih edenler, -sanki suçmuş ya da günahmış gibi- “muhalif medya” olarak yaftalanıyorsa…
Bununla da yetinilmiyor ve sudan bahanelerle hem muhalefet ve hem de medya kriminalize ediliyorsa…
O ülkede demokrasinin “de”si gitmiş demektir. Geriye kalanın anlamsızlığı anlamlıdır.
***
İktidarını muhafaza etmeyi her konunun önünde gören ve her ilkesini bu hedef uğruna feda etmiş olan mevcut iktidar, her konuyu olduğu gibi dış siyaseti de iktidarını sürdürebilmenin aracı olarak kullanmaya istekli.
İktidar böyle olunca medyası da böyle oluyor: Emirle yazıp emirle silen medya…
Filistin meselesinde ve İran-İsrail hava çatışmasında Türkiye’deki iktidar medyasının hali gerçek anlamda “sahibinin sesi” olmak biçiminde idi. Önceki başka gündem konularında olduğu gibi…
İsrail’in bir NATO üyesini kendisine açık düşman haline getiremeyeceğini…
Buna NATO’nun izin vermeyeceğini…
Bütün bunları bilenler “iyi ki zamanında basiretli devlet yöneticilerimiz ve istikamet verici âkıl adamları varmış da bizi zamanında NATO’ya üye yapmışlar” demek yerine, sustular ve susuyorlar…
Böylece korku imparatorluğu pekiştiriliyor.
“İç cepheyi tahkim” ve “ilan edilmemiş savaş hali” vurguları Türkiye’nin dış siyasetteki geleneksel tavrını bulanıklaştırmaya ve sıkı döşenmiş raylarını da sarsmaya yönelik.
İktidar medyasının NATO’ya ve AB’ye bakışındaki tutarsızlık bir parça dikkatli olanların kolaylıkla görebileceği bir tutum.
En önemlisi de Avrasyacılar olarak adlandırabileceğimiz birileri Türkiye’nin AB ve ABD/NATO ile kurduğu ve neredeyse seksen yıla yaklaşan ilişkiler ağını yırtıp atarak Türkiye’yi boşluğa düşürmeye çalışıyor.
Üstelik bunu yaparken bazen Türk Birliği ve bazen de İslam Birliği gibi kavramları kötüye kullanıyor. (Bu birlikler elbette faydalı ve gereklidir ama mevcut ilişkilerimizin alternatifi değildir ve olamaz.).
Bunu yapanların kimliğini ve niyetini anlayabilmek için “derinlerin medyası”nı bir parça izlemek yeterli.
Ama NATO yürüyor ve gelecek seneki zirvesinin ev sahibi Türkiye…
Son NATO Zirvesinde ve sonuç bildirisinde “terör örgütlerinin risklerine vurgu” yapılması Türkiye’de birilerinin hoşuna gitmiş olabilir. Hatta bunu Türkiye’nin başarısı olarak görüp gösterenler de var ve kısmen haklı da olabilirler.
Avrupa’nın ve NATO’nun, muhalefeti ve CHP’yi terörist olarak görmeyeceği açık. Zira o hamurun mayası demokrasi.
Bizde birileri o mayayı bozmak için çalışıyor. Uyanık olmak lâzım…