Eminiz ki bilhassa asrımızda “yazı” kadar “çizgi” de insanların gelişim çağında (çocukluk ve ilk gençlik=ergenlik devreleri) büyük rol oynamakta.
Şahsen biz de aynı devrelerde yerli-yabancı fark etmez, yazılı-çizgili hikâye-romanlar ile büyüdük. Yabancılardan “Tommiks, Teksas” ve yerlilerden de “Karamurat, Tarkan” vs. ile hemhâl olduk, dersek yanlış anlaşılmayız her hâlde; çünkü piyasada sadece onlar vardı!
Tabiî zamanla dergi ve gazetelere “terfi ettik.” Oralarda da yazılar kadar karikatürler de (bir çeşit görsel mizah unsurları) dikkatimizi çekti. Elbette elimize geçen her şeyi büyük bir merak ve iştahla okuyup inceledik, böylelikle dimağımız yeni ve çeşitli bilgilerle “genel kültür” anlamında zenginleşti. Hemen her şey hakkında az-çok bir fikrimiz oluştu...
Gazetelerde birinci sayfalardaki “tek kare karikatürler”e veya sair sayfalardaki “çizgi bantlar”a ayrı bir ehemmiyet atfettik.
Aslında “karikatür” san’atı hakkında bugüne kadar bir “seyirci”den (müşahit) öteye hiç gitmeyen birisi olarak, bu hususta kalem oynatmanın ne kadar riskli olduğunun farkındayız; bu sebeple görüşlerimizi aksettirmede dikkatli olmaya çabalıyoruz. Dolayısıyla işbu yazının bundan sonraki kısmında söyleyeceklerimiz tamamen sübjektif (öznel) çizgide seyredecektir; inşallah “yanlış” yapmayız!
Evet, doğrusunu söylemek gerekirse şahsî olarak hiçbir zaman “sakîl, nâhoş” (köşeli/sert) çizimlerden hoşlanmadık. Kötü karakterleri bile “seyrettiren,” ta’bir caizse “sâkin, hoş” (yuvarlak/yumuşak) çizimleri sevegeldik.
“İBRAHİM ÖZDABAK” ETKİSİ...
Gazetemiz “Yeni Asya” ile tanıştığımız yıllardan beri birçok çizerin (ressam-karikatürist) çalışmalarına şahit olduk. Fakat itiraf edelim ki hiçbiri şahsen bu fakirde İbrahim Özdabak’ın meydana getirdiği etkiyi bırak(a)madı...
Özdabak’ın çizimleri de elbette—bütün ressam-karikatüristler gibi—“karakalem”le başlamıştır. Meramımızı anlatmakta biraz zorlanabiliriz; ancak bize göre, çizim (resim-karikatür) hadisesinde “bilgisayar”a terfi eden Özdabak Ağabey san’atında çağ atlamıştır!
ÖZDABAK’I ALKIŞLIYORUZ!
Anladığımız kadarıyla muhterem çizerimiz uzun yıllardır çizimlerini bilgisayar ekranında gerçekleştiriyor. Yaşına rağmen teknolojiye çabuk intibak eden san’atçı, gazetemizin yanı sıra—“Köprü dışındaki—dergilerimizde de “kalemini konuşturuyor...”
Gazetenin birinci sayfasında kendince gündemi “yorumlayan” Özdabak, dergilerde de “kapak konusu”na uygun çizimler yapmakta. Ele aldığı her türlü konuyu dört dörtlük derecede çizgi(si)yle işleyen Özdabak âdeta bir “üst düzey yazar” maharetiyle fikriyatını aktarıyor. [Hemen ekleyelim ki Özdabak görüşlerini “yazı”yla da pekâlâ aktarabilecek evsafta çok kıymetli bir kàbiliyet—bunu konuşma veya mektuplarından çıkar(sa)mak mümkün.]
Özdabak’ın mizahî veya tefekkürî, fakat “edepli” çizgilerinde gayet cesur ve yüksek fikirli mesajların mevcut olduğunu dikkatli bakan herkes anlıyordur her hâlde! Belki bazı çizimleri ilk anda öyle çok anlaşılmaz, fakat çeşitli vesilelerle tekrar yayınında çizerin ne kadar isabet ettiği fark edilmekte. “Zamanında ve/ya bazen anlaşılmamak” zaten san’atın tabiatında veya san’atçının kaderinde var. Ancak ortaya konan san’atın ve o eseri meydana getiren san’atçının hakkı her hâlükârda ve/ya neticede teslim ediliyor nitekim...
Özdabak gördüğümüz kadarıyla mesleğinin zirvesinde; dolayısıyla yaptığı her çalışma ses getiriyor. Kim bilir, Özdabak’ı takdir edenler kadar tekdîr edenler de vardır! O kadar seneler geçti, gözümüze batan (anormal) bir çalışması olmadı Özdabak’ın. Belki de biz “anlamadık”(!) veya başkaları gibi “kötüye yormadık...”
Kısacası, biz şahsen bidayetten beri hep “Nur’lu” bildiğimiz çizerimizle “gelişiyoruz!”