"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kemalizm, Alevîleri kullandı

14 Aralık 2011, Çarşamba
Nasreddin Hoca’nın kendi yalanının peşinden koşması hikâyesi, Alevilerin Kemalizm’le olan ilişkisine benziyor. Aleviler, bugün samimiyetle Cumhuriyet’in kendilerini Sünni-yobaz Osmanlı’dan kurtardığına ve bu ülkeye laiklik ve demokrasi getirdiğine inanıyor. Bu nedenle yüzleşme tartışmalarında Aleviler açmaz içinde, çünkü mağduriyetlerini Osmanlı ve Sünnilik üzerinden açıklamaya alışmışlardı ve bu onlara fazlasıyla yetiyordu.

Aleviler, kendilerini ‘çağdaş-laik-demokrat’ olarak adlandırmaya ve ‘aydınlanmacı-pozitivist’ bir zihniyetle dünyaya bakmaya o kadar alıştırdı ki, bir şair “Aleviler Haçlı kalıntısıdır” dedi diye kıyamet koparanların, İnönü’nün torununun ‘sonuçta adam oldular’a gelen “Bence sonuca bakmak lazım…” açıklamasına tepkileri ayıplamaktan ve ‘canım söylenir de bu kadar açık söylenmez ki’nin ötesine gidemedi.
İşin adını açıkça koyalım: Sol-Kemalist çevreler ve bunu içselleştiren Aleviler için Alevilik, arkaik bir kültür ve feodal bir kalıntıdan başka bir şey değil. Bu nedenle Aleviliğe ve Alevilere yapılan övgü, inanç temelli bir Aleviliğe değil, mankurtlaşmış Alevilik içindir. Öyle olmasa, Alevilerin Alevilikle ve de İslam’la buluşmasını engellemek adına ‘Ali’siz Alevilik’, ‘Luviler, Aluviler, Aleviler’ vb. temelsiz teoriler üretilip piyasaya bu rahatlıkta sürülebilir miydi?

DaimÎ bİr dezavantaj mı?
Aleviler iki kısımdır: Mankurtlaşmış Aleviler ve Alevi hassasiyetine sahip ancak sesini duyuramayan büyük Alevi kitlesi. Bozuk düzenin bozuk çarkları, ikincilere zayıflıkları ve siyasi aktörlerin kendilerini muhatap almaması sebebiyle, temsil noktasında mankurtlaşmış Alevilere sığınmaktan başka çare bırakmıyor. İşte Kemalizm’in gücü, bir şekilde elinden tuttuğu, bir yerlere getirdiği ve düzen değişirse kaybedecek çok şeyleri olduğuna inanan, bu mankurtlaşmış Alevilerdir. Bunların en büyük özelliği, Alevi akidesiyle—ebeveyn hariç—aralarında hiçbir bağ bulunmasa da kendilerini Alevi gösterebilmeleridir.
Bu etkin kesim kalemşorları aracılığıyla Alevileri rejimin sadık birer bekçisi yapmaya çalışırken tarihi çarpıtmaktan da kaçınmıyor. Çoğu kez el altından, bazen de açıkça Atatürk’ün Alevi-Bektaşi olduğu iddia edilirken, Alevilik ile Bektaşilik aynıymış gibi gösterilerek Hacı Bektaş ziyaretine olağanüstü anlamlar yükleniyor.
Bektaşiler, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e (II. Mahmut dönemi hariç) devletle hep iç içe olmuştur. Osmanlı’yı batıran İttihatçıların bir kısmıyla Talat Paşa, Bektaşi’dir. Şehirli ve çoğu Sünni ailelerden gelen Bektaşilerin Kemalizm’le iyi ilişkiler geliştirebilmesi normal; anormal olan, devletle hiçbir zaman böyle bir bağı olmayan Alevilerin durumudur.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e etkin rol oynayacak bir Alevi kliği hiç olmadı ve başlangıçta Cumhuriyet, onlar için hiçbir şeyi değiştirmedi: Osmanlı gitmiş, Cumhuriyet gelmişti. Tekke ve zaviyeleri kapatılan, ayinleri ve unvanları yasaklanan, Dede’lerinin bazen sakalı bazen de kellesi kesilen, 1924 Köy Kanunu ile köylerine zorla cami yapılmak istenen, haklarında romanlar ve oyunlar yazılıp ‘Kızılbaş’ diye tahkir edilen Alevilerin, Dersim’de yaşananlar bilinirken, Cumhuriyet’e güvenmeleri için bir sebep de yoktu. Bu ülkenin Alevileri, Dersim’de yaşananları henüz kimseler bilmezken biliyordu ve yaşadıkları travmayı sağaltabilmek için Dersim üzerine efsaneler üretiyordu. Çocukluğumun Dersim hikâyeleri hep aynı sonla biterdi: “Atatürk olmasaydı, Bayar Alevilerin kökünü kazıyacaktı.”
Peki Aleviler, yok sayıldıkları rejimle nasıl uzlaştı? Bu uzlaşmanın kökleri üç yolla atıldı: Köy enstitüleri vb. yatılı okulların açılması, 50’li yıllardan sonra başlayan köyden kente göç ve devlet eliyle dönüştürülen, yozlaştırılan Sünniliğin Alevi karşıtlığı.
Yatılı okullarda rejimin yılmaz bekçileri olarak yetiştirilen Alevi çocuklarına, ilerleyen yıllarda şehirlerde ayak işlerini yapan Alevilerin, okullar sayesinde prestijli mesleklere adım atan çocukları da katıldı. Fakat bu çocuklar, çoğu kez Alevi olamadı. Öyle ki pek çoğu aynı yastığı paylaştıkları eşlerine bile hiçbir zaman Alevi olduklarını söyleyemedi.
Alevilikleri hep bir dezavantaj olarak peşlerinden geldi. Ve böylece bugünkü mankurtlaşmış Alevilerin öncüleri ortaya çıktı.

kemalizmin safında yer tuttular, ama...
(...)Muhafazakârların dışladığı Aleviler, sol-Kemalist çevrelerde—Alevi olarak değil—siyasi mücadelede bir destekçi olarak görüldü. Dışlanmışlığın verdiği eziklik ve inancın aktarılamaması nedeniyle bu hareketlerde yer alan Aleviler inanç yönlü taleplerde bulunmazken, çoğu kez geldikleri yeri aydınlanmacı-pozitivist bir yaklaşımla çağdaşlaştırma(!) çabasına girdiler.(...)
Fakat asıl öldürücü darbe, 12 Eylül sonrası devletin solu ezip önünü açtığı İslamcı hareketlerden korkup Alevileri bir denge unsuru olarak görmesiyle başladı. Laik-anti laik cepheleşmesinde siyasi cinayetler ve kalkışmalarla Aleviler korkutuldu. Sağ-sol çatışmasının zirvesi olan Maraş, Çorum vb. katliamlar -Madımak katliamıyla birlikte- sırf Aleviliğe indirgenerek yeniden yazıldı. Devlet eliyle Alevi örgütleri kurduruldu, cemevleri açıldı ve bunların başına da 12 Eylül öncesinin siyasallaşmış Alevileri getirildi. Muhafazakâr çevrelerin hassasiyetsizliği önyargılarıyla birleşince, Alevilerin Kemalizm’e demir atması kolaylaştı.
Ancak Alevileri İslamcılara karşı kullanmak amacıyla kurulan cemevleri, umulmadık biçimde inançsal Aleviliğin küllerinden tekrar doğmasına yol açtı. Bugün Kemalistler ve Alevi örgütleri, Alevileri İslam’ın dışında ve Kemalizm’in yanında saf tutturmak için çıktıkları yolda Alevilik ile karşılaşmanın şaşkınlığını yaşıyor. Halbuki sol-Kemalist-Marksist ideoloji her şeyi çözmüştü. Bu nedenle Aleviler, daha uzun süre Kemalizm ile çapraşık bir ilişki içinde olacaklar. Ta ki Sünniler, Alevilerin bu ruh halindeki kişisel günahlarıyla yüzleşene kadar...

Kemalistler neden Alevileri korumadı?
Alevilerin kendilerine şu soruları açıkça sormaya başlamaları gerekiyor. ‘Cumhuriyet kazanımları’ diye dayatılanların gerçek maliyeti nedir? Maraş’ta ve Madımak’ta iktidar ortağı olan Kemalistler, niçin Alevileri korumak için parmaklarını oynatmadı? (...) Neden Aleviler sayesinde ayakta kalabilen bir parti, Alevi talepleri konusunda bu kadar suskun? Ve neden kendisini Alevi aydını olarak görenler, Aleviliğin en basit ritüellerine bile saygısız?
Şenol Kaluç, Radikal, 13 Aralık 2011

Okunma Sayısı: 3631
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı