ALBAY Kaddafi Libya’da “devrim” yaptığı zaman Türkiye’de onu kutlayanlar kimlerdi?
Kim olacak, o zamanların Yön dergisi yani Türk Baasçılığının sesi, bunu sevinçle karşılamıştı. Şimdi kim bu Yöncüler diyebiliriniz, günümüzde davası görülen, üzerine fırtınalar koparılan “Ergenekon” örgütlenmesinin zihni yapısı, büyük ölçüde varlığını bu dergi çevresinde savunulan fikirlere borçludur.
Doğan Avcıoğlu ve arkadaşları “demokrasi içinde kalkınmanın mümkün olmadığını” demokrasiyle kalkınmak için yüz yılı aşkın bir süre gerektiğini, oysa otoriter bir planlama sistemiyle “milli demokratik devrim stratejisi” ile bu sürenin çok kısalacağını iddia etmekteydiler.
Libya lideri Kaddafi, 1970’lerin Türkiye’sinde oldukça popülerdi. Kaddafi’ye sempatiyle bakmak o yıllarda hem Erbakan Hoca tarafından hem de rahmetli Ecevit tarafından politik arenanın o günkü sağcı-solcuları açısından benimsenen ortak bir tutum olmuştur.
Diktatörün el kitabı
Kaddafi’nin Yeşil Kitap’ını, bu adam ne yazmış diye merak edip okumuştum. Kaddafi Yeşil Kitap’ta sosyalizmi ve kapitalizmi yerden yere vurarak, onlara alternatif bir düzen olarak yeni bir tür toplumsal ve ekonomik bir örgütlenmeyi önermektedir. Halk Cemahiriyesi dediği ,bu yeni sistem toplumu aşağıdan yukarıya örgütleme amacına yönelmiştir. İşyerlerinde, mahallelerde, kasaba ve şehirlerde devrim komuta konseyine bağlı, hiyerarşik örgütlenmeler gerçekleştirilecek, bunlar aşağıdan yukarıya temsilcilerini Cemahiriye bünyesine katarak bir siyasal yönetim modeli oluşturacaklardır. Aslında bu örgütlenmenin yukarıdan aşağı halkı kontrol etme sistemi olduğunu, insanları işyerlerinde, köylerinde, kentlerinde sürekli olarak zapturapt altında tutan, bir denetim mekanizması oluşturduğunu anlamak için Libya’ya gitmek gerekmiyordu. Bu model kaçıncı sınıf olduğu bile belli olmayan, ilkel bir Sovyet öykünmesi çabasıdır. Bugün PKK çizgisindeki bir kısım unsurların demokratik özerklik talebiyle Kaddafi’nin modeli arasındaki benzerlik tesadüf değildir. Bütün anti-demokratik unsurların yolu aynı kapıdan geçmektedir.
Ortadoğu’da zengin petrol kaynakları üzerinde kurulan Libya’nın tarihi bizim tarihimizin bir parçasıdır. Trablus’ta ölen Türk askerlerinin sayısı, Çanakkale’de ölen Arap askerlerinden az değildir. Libya halkının bağımsızlık mücadelesinin sembol ismi Ömer Muhtar bizim medeniyet coğrafyamızın kahramanlarından biridir. Libyalı Şeyh Sinusi Milli Mücadele’de geleneksel kıyafetiyle Bursa’nın Ulucamii’nden Anadolu’nun birçok şehrinde, minber minber dolaşarak “bu mücadele kutsal mücadeledir” fikriyle Türk Kurtuluş Savaşı’na (...) destek vermiştir.
Yolun sonu
Şimdi kardeş Libya halkı kırk yıllık bir diktatöre karşı sokağa çıkmış, ayaklanmıştır. Libya’da yaşanan yolsuzluklar bu ülkedeki bağnaz diktatörlüğün yarattığı yoksulluk, kötü yönetim gibi sorunlar, bu insanların maruz kaldığı kötü muameleler, yaşadıkları özgürlük sorunu karşısında muhtemelen tali sorunlardır.
Peki neden halk bugün ayağa kalktı? Bunu çeşitli yazılarımda, Ortadoğu toplumlarında yaşanan değişimin yarattığı bir yeni toplumsal dalga diye açıklamaya çalıştım. Çokça üzerinde durduğum husus, bu Ortadoğu diktatörlerinin eğitimden ekonomiye çeşitli alanlarda başlattıkları yeniliklerin, bilhassa şehirleşme süreciyle, sınıflaşma ve bireyleşme gibi dinamiklerle hız kazandığını göstermektedir. Son yıllarda ise küreselleşmenin en açık etkisi olan küresel iletişim sistemlerinin bu dinamiklerle buluşmasının ise bir toplumsal devrimin ortaya çıkmasını kolaylaştırdığı söylenebilir.
Modernleşmenin en alt düzeyde dahi olsa toplumsal yapıda meydana getirdiği farklılaşmalar, kaçınılmaz şekilde yeni toplumsal hareketleri yaratmaktadır. Bu hareketliliğin bir toplumsal devrime dönüşmesi Ortadoğu diktatörlükleri başta olmak üzere bütün anti-demokratik rejimlerin oturduğu zeminin kayması anlamına gelmektedir. Libya’nın petrol gelirleri bu ülkenin köylerini, kentlerini hatta çöllerini değiştirdikten sonra ekonomik ve toplumsal süreçlerde uyardığı değişim etkisi şimdi Kaddafi’nin kapısını çalmaktadır.
Vedat Bilgin / Bugün, 23.2.2011