Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bilmukabele, biz de Ramazan’ı- nızı tebrik ediyoruz. Rüyalarınız pek çok mübarektirler.
İnşaallah, Cenab-ı Hak sizi bü-yük ihsanlara mazhar eyleyecek diye bir işarettir.
Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır. Sakın, benlik ve gurura medar şeylerden çekin. Tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakikate lâzım ve elzemdir. Çünkü bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfüruşluktan ileri geldiğinden, ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkârâne daima kusurunu gör- mek ve nefsini itham etmek gerektir. Sizin gibilerin ağır şerâit içinde kahramancasına imanını ve ubudiyetini muhafaza etmesi, büyük bir makamdır. Senin rüyalarının bir tabiri de, bu noktadan seni tebşir etmektir.
Risale-i Nur eczalarında tarikat hakikatine dair “Telvihat-ı Tis’a” namındaki risaleyi elde edip bakınız. Hem zatınız gibi metin ve imanlı ve hakikatli zatlar Risale-i Nur dairesine giriniz. Çünkü bu asırda Risale-i Nur, bütün tehâcümata karşı mağlûp olmadı. En muannid düşmanlarına da serbestiyetini resmen teslim ettirdi. Hatta iki seneden beridir büyük makamatlar ve adliyeler, tetkikat neticesinde, Risa- le-i Nur’un serbestiyetini tasdik ve mahrem ve gayr-i mahrem bütün eczalarını sahiplerine teslime karar verdiler.
Risale-i Nur’un mesleği, sair tarikatlar, meslekler gibi mağlûp olmayarak, belki galebe ederek pek çok muannidleri imana getirmesi, pek çok hadisatın şehadetiyle, bu asırda bir mu’cize-i maneviye-i Kur’âniye olduğunu ispat eder. O dairenin haricinde, ekseriyetle, bu memlekette, bu hususî ve cüz’î ve yalnız şahsî hizmet veya mağlûbâne perde altında veya bid’alara müsamaha suretinde ve te’vilât ile bir nevi’ tahrifat içinde hizmet-i diniye tam olamaz diye, hâdisat bize kanaat vermiş.
Madem sizde büyük bir himmet ve kuvvetli bir iman var; tam bir ihlâs ve tam bir mahviyetle, sebatkârâne Risale-i Nur’a şakird ol; tâ binler, belki yüz binler şakirdlerin şirket-i maneviye-i uhre- viyelerine hissedar ol; tâ senin hayırların, iyiliklerin cüz’iyetten çıkıp küllîleşsin, ahirette tam kârlı bir ticaret olsun.
Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 34. mektup, s. 91
LÛGATÇE:
elzem: Daha (en, pek) lâzım, lüzumlu, gerekli.
hodfüruşluk: Kendini beğendirmeye çalışmak, övünmek.
ihsan: İkram, lütuf.
mahviyet: Alçak gönüllülük.
mahviyetkârâne: Tevazu göstererek, alçak gönüllülükle, kendini küçük görerek.
muannid: İnatçı, ayak direyen.
şerâit: Şartlar.
şirket-i maneviye-i uhreviye: Ahirete yönelik amellerde mânevî şirket, mânevî ortalık.
tebşir etmek: Müjdelemek.
Telvihat-ı Tis’a: Dokuz telvih, açıklama; Yirmi Dokuzuncu Mektub’un Dokuzuncu kısmı.
terk-i enaniyet: Benlik ve enaniyetten vazgeçme.
ubudiyet: Kulluk.