İhtiyârın cüz’î ise, kendi Malikinin irade-i külliyesine işini bırak.
İktidarın küçük ise, Kadîr-i Mutlak’ın kudretine itimad et. Hayatın az ise, hayat-ı bâkiyeyi düşün. Ömrün kısa ise, ebedî bir ömrün var; merak etme. Fikrin sönük ise, Kur’ân’ın güneşi altına gir. İmanın nuruyla bak ki, yıldız böceği olan fikrin yerine her bir âyet-i Kur’ân, birer yıldız misillü sana ışık verir. Hem hadsiz emellerin, elemlerin varsa, nihayetsiz bir sevap ve hadsiz bir rahmet seni bekliyor. Hem hadsiz arzuların, makàsıdın varsa, onları düşünüp muztarib olma; onlar bu dünyaya sığışmaz, onların yerleri başka diyardır ve onları veren de başkadır.
Ey insan! Sen kendine malik değilsin. Sen, kudreti nihayetsiz bir Kadîr, rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zat-ı Zülcelâl’in memlûküsün. Öyle ise sen, kendi hayatını kendine yükleyip zahmet çekme; çünkü hayatı veren O’dur, idare eden de O’dur. Hem dünya sahipsiz değil ki, sen kendi kafana dünya yükünü yüklettirerek ehvalini düşünüp merak etme. Çünkü onun sahibi Hakîm’dir, Alîm’dir; sen de misafirsin, fuzulî olarak karışma, karıştırma.
Hem insanlar, hayvanlar gibi mevcudat başıboş değiller; belki vazifedar memurdurlar, bir Hakîm-i Rahîm’in nazarındadırlar. Onların âlâm ve meşakkatlerini düşünüp, ruhuna elem çektirme. Ve onların Hâlık-ı Rahîm’inin rahmetinden daha ileri şefkatini sürme. Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ taun ve tufan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri o Rahîm-i Hakîm’in elindedirler. O Hakîm’dir, abes iş yapmaz; Rahîm’dir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var.
Hem der: Şu âlem, çendan, fânîdir; fakat ebedî bir âlemin levazımatını yetiştiriyor. Çendan, zaildir, geçicidir; fakat bâkî meyveler veriyor, bâkî bir Zatın bâkî esmasının cilvelerini gösteriyor. Ve çendan, lezzetleri az, elemleri çoktur; fakat Rahman-ı Rahîm’in iltifatatı, zevalsiz, hakikî lezzetlerdir. Elemler ise, sevap cihetiyle manevî lezzet yetiştiriyor. Madem meşrû daire, ruh ve kalp ve nefsin bütün lezzetlerine, safalarına, keyiflerine kâfidir; gayr-i meşru daireye girme. Çünkü o dairedeki bir lezzetin bazen bin elemi var. Hem hakikî ve daimî lezzet olan iltifatat-ı Rahmaniyeyi kaybetmeye sebeptir.
Sözler, Otuz İkinci Söz, s. 713-714
LÛGATÇE:
âlâm: Elemler, kederler.
çendan: Gerçi.
ehval: Korkular.
Hakîm-i Rahîm: Her şeyi gaye ve hikmetlerle yaratan, sonsuz merhamet sahibi Allah.
iltifatat-ı Rahmaniye: Hiçbir şeyi hariç bırakmayarak her şeye şefkat ve merhametle bakan Allah’ın iltifatları.
kaht: Kıtlık, kuraklık.
malik: Sahip.
memlûk: Kul, köle.
Rahîm-i Hakîm: Her şeyi hikmetle yapan, sonsuz merhamet sahibi Allah.
Rahîm-i Zat-ı Zülcelâl: Büyüklük sahibi ve çok şefkatli olan Cenab-ı Hak.
taun: Veba.
tufan: Çok şiddetli yağmur ve fırtına:
zail: Zeval bulan, sona eren.
zelzele: Deprem.
zeval: Sona erme, yok olma.