Suâl: “Eskiden beri işitiyoruz ki bazı Jön Türkler masondurlar, dine zarar ediyorlar.”
Cevap: İstibdat, kendini ibkà etmek için şu telkinatı vermiştir. (HÂŞİYE: Nasıl ki şimdi, yirmi beş sene istibdad-ı mutlakı yapanlar, dindarları irtica ile itham ederek istibdad-ı mutlakın elindeki irtidatlarını saklıyorlar.) Bazı lâubalîlik dahi, şu vehme kuvvet veriyor. Fakat emin olunuz ki, onların masonluğa girmeyen kısmının maksatları dine zarar değildir, belki milletin selâmetini temin etmektir. Fakat bazıları dine lâyık olmayan bârid taassuba müfritâne ilişiyorlar. Demek, hürriyete ve Meşrutiyete hizmetleri sebkat eden veyahut kabul eyleyenleri Jön Türk tesmiye ediyorsunuz. İşte onların bir kısmı İslâmiyet fedaîleridir, bir kısmı da selâmet-i millet fedaîleridir. Onların ukde-i hayatiyelerini teşkil eden, mason olmayan ekseri, İttihad ve Terakkî’dir. Ve sizin şu aşâiriniz kadar ulema ve meşâyih, Jön Türkler meyanında mevcuttur. Vakıa onlarda birtakım edepsiz, çok sefih masonlar dahi bulunur; lâkin yüzde ondur, yüzde doksanı sizin gibi mutekid Müslimlerdir. “Hüküm çoğunluğa göre verilir.” “Rıza gözünün süsü, lütuf ve şefkatle güzel bakmaktır; kalbin nuru, yumuşaklık ve merhametledir. ‘Ben kuluma, benim hakkımdaki hüsn-ü zannı (güzel zannı) üzere muamele ederim.’ (Buharî, Tevhid: 15; Müslim, Tevbe: 1.)] hadisinin kandilinden ışık almayı tercih eden kişi, muvaffakıyetin sevkiyle hakikate yükselir ve bahtiyar olur.” [Arabî ibarelerin mealleri] Hüsn-ü zan ediniz. Sû-i zan hem size, hem onlara zarar verir.
Suâl: “Neden sû-i zannımız onlara zarar versin?”
Cevap: Onların bir kısmı sizin gibi tahkiksiz, taklit ile İslâmiyetin zevâhirini bilirler. Taklit ise, teşkikat ile yırtılır. O halde bazılarına –bahusus dinde sathî, felsefe ile mütevaggıl olursa– dinsiz dediğiniz vakit, ihtimal ki tereddüde düşüp, mesleği İslâmiyetten hariçmiş gibi vesveselerle, “Herçi bâd âbâd” diyerek me’yusâne, belki muannidâne İslâmiyete münâfî harekâta başlar. İşte ey bîinsaflar! Gördünüz, nasıl bazı bîçarelerin dalâletine sebep oluyorsunuz. Fena adama, “İyisin, iyisin” denilse iyileşmesi, ve iyi adama, “Fenasın, fenasın” denildikçe fenalaşması çok vuku bulmuştur.
Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, s. 189
LÛGATÇE:
aşâir: aşiretler.
Jön Türkler: Genç Türkler, Osmanlı Devletinin son döneminde ortaya çıkan Meşrutiyet taraftarı genç nesil.
herçi bâd âbâd: her ne olursa olsun.
ibkà etmek: bâkileştirmek, devam ettirmek.
irtidat: dinden dönme, İslâm dininin esaslarından ayrılma, dinsizlik.
istibdat: kanuna ve nizama tâbi olmayan, keyfî, baskıcı yönetim; zulüm ve tahakküm.
mütevaggıl: bir şeyin ilerisine, derinliğine varan; çok fazla meşgul olan.
teşkikat: şüphede bırakmalar, şüpheye düşürmeler.
ukde-i hayatiye: hayat düğümü.
zevâhir: dış yüz; göze çarpan yerler.