Kur’ân’ın kâinattan yaptığı bahis, Hâlık’ın sıfatlarını ispat ve izah içindir. Binaenaleyh, ne kadar cumhurun fehmine yakın olursa, irşada daha lâyık ve daha muvafık olur.
İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
Ekseriyet-i mutlakayı teşkil eden avam-ı nâsın fehimleri Kur’ânca o kadar müraat edilmiştir ki, birkaç dereceyi, birkaç ciheti ihtiva eden bir meselede, avamın fehimlerine en me’nus, en karîb ciheti ve nazarlarına en vâzıh, en zâhir dereceyi söylüyor. Çünkü öyle olmasa, delilin neticeden hafî olması lâzım gelir. Kur’ân’ın kâinattan yaptığı bahis, Hâlık’ın sıfatlarını ispat ve izah içindir. Binaenaleyh, ne kadar cumhurun fehmine yakın olursa, irşada daha lâyık ve daha muvafık olur.
Meselâ, Hâlık’ın tasarrufatına delâlet eden âyetlerden en zâhir, en aşikâr olan tabakayı “Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin, seslerinizin ve simalarınızın farklılığı da yine O’nun âyetlerindendir.” (Rum Sûresi: 22) âyetiyle zikretmiştir. Halbuki bu tabakanın arkasında vücuhun taayyünat, teşahhusat tabakası vardır. Evvelki tabakanın fehmi, ikinci tabakanın fehminden daha yakındır.Ve keza, en aşikâr dereceyi “Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün değişmesinde...” (Âl-i İmran Sûresi: 190) âyetiyle zikretmiştir. Bu derecenin arkasında, arzın şems etrafında emir ve irade-i İlâhî kanunuyla tahrik ve tedviri derecesi de vardır. Lâkin bu derece, evvelki dereceden bir derece mahfî olduğundan terk edilmiştir.
Ve keza, “Dağları birer kazık yapmadık mı?” (Nebe Sûresi: 7) cümlesiyle en okunaklı sayfayı göstermiştir. Halbuki bu sayfanın arkasında, “Direk ve kazıklar ile tehlikeden muhafaza edilen bir sefine gibi, arz da, içerisinde vukua gelen herc ü mercden dolayı parçalanmak tehlikesinden korumak için, dağlar ile kazıklanmıştır” sayfası da vardır. Fakat bu sayfa, avam-ı nâsça o kadar okunaklı olmadığından terk edilmiştir. Ve bu sayfanın altında da şöyle bir hâşiye vardır:Hayatı besleyip sağlamak üzere, dağlar arza direk yapılmıştır.
Çünkü dağlar suların mahzenidir; havanın tarağıdır, tasfiye ediyor; toprağın hâmîsidir, denizin istilâsından vikaye ediyor. Zaten hayatın direkleri bu unsurlardır. Bu sırra binaendir ki, şeriatça hilâlin tulû ve gurubu nazara alınmıştır. Çünkü bu ise ayları, günleri hesap etmekten, avamca daha kolaydır. Ve yine o sırra binaendir ki, ezhan-ı avamda tesbit ve takrir için, Kur’ân’da tekrarlar vukua gelmiştir.
Mesnevî-i Nuriye, s. 213
LÛGATÇE:
avam-ı nâs: İnsanların ilmi, irfanı az, fikren zayıf olanları.
cumhur: Ekseriyet, çoğunluk.
ezhan-ı avam: İlim irfan sahibi olmayan halk tabakasının zihinleri.
fehim: Anlayış.
hafî: Gizli.
Hâlık: Yaratıcı, Allah.
herc ü merc: Karmakarışık olma, alt üst olma.
mahfî: Gizli, saklı.
me’nus: Alışılmış, alışık, ünsiyet edilmiş.
müraat: Gözetme, riayet etme.
taayyünat: Meydana çıkmalar, belli olmalar.
takrir: Sağlamlaştırma.
teşahhusat: Teşahhuslar, şahıs haline girmeler, cisimlenmeler.
vücuh: Çehreler, yüzler.