DP GENEL BAŞKANI GÜLTEKİN UYSAL: İNSANIMIZ SANDIKTA KONUŞUYOR. MİLLETİMİZDE BİR ŞUUR VAR. İŞTE İSTANBUL SEÇİMLERİ. İNŞAALLAH BU BADİRENİN İÇİNDEN ÇIKACAĞIZ.
RÖPORTAJ: NEJAT EREN
[email protected]
[email protected]
MİLLETİN İRADESİNİ DAĞITAMIYORLAR
“Demokrasinin tarifi kavgasız, dövüşsüz yönetimin el değiştirmesidir. Bütün zorlamalara rağmen milletin bir iradesi var; bozup dağıtmaya çalışıyorlar, ama olmuyor. Elimizdeki sınırlı demokratik usullere rağmen iktidarın kendi lehine netice alamayacağı kanaatindeyim. Bu ülkenin bir ortak paydada buluşması var. 2018 seçimi ile açılan bir mecra ve yerel seçimin olumlu neticeleri var.”
KEMAL BEYİN TAVRI ÇOK KIYMETLİ
“İklim olumlu. Kimin ne kadar hazırlığı var, milletin önüne çıkınca karşılık bulacak. Ülkenin meselesi sadece bir iktidar değişimi değil. Bir kurucu akıl, program, kadro lâzım. Kemal Beyin gördüğü bir vazife var, bir mâkul akıl işliyor. Kendi partisinden itirazlara rağmen korudu, biz de dâhil olmak üzere çok olumlu bir tavrı var. Bunu önemsiyor, çok kıymetli buluyorum.”
***
Türkiye ortak paydada buluşacak
İslamköy’de genel yayın yönetmenimiz Kazım Güleçyüz’le sohbet edip soruları cevaplayan DP Genel Başkanı Gültekin Uysal: insanımız sandıkta konuşuyor. İstanbul'da fark 800 bin çıkınca vatandaş hiç oynayacak alan bırakmadı. ben ümitvarım. İnşallah bu badirenin içerisinden çıkacak memleket.
Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in vefatının 6. yılı münasebetiyle İslamköy’de düzenlenen törene katıldı. DP Lideri Gültekin Uysal Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz’le sohbet edip gündeme dair soruları cevapladı…
- Ülke gündemini ve gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Seçime kadar bu yüksek gerilim hattında gidecek, daha da artacak. Zaman zaman kamuoyu önünde de söylüyoruz ülkenin en zor seçimi. Uzun dönem iktidarlar zaman içerisinde oturdu mu mülkiyeti haline geliyor. Koltuklar değil, devlet mülkiyeti haline gelmiş. Demokrasinin tarifi kavgasız, dövüşsüz yönetimin el değiştirmesidir. Bütün bu zorlamalara rağmen memleketin bir iradesi var; bozup dağıtmaya çalışıyorlar, ama olmuyor. Zor; iç, dış dinamikler kontrollerinden çıktı, tabiî pandemi de çıkardı. Uluslar arası anlamda acaba ferahlayabilir miyiz? ABD, Avrupa Birliği ile ilişkiler… Oradan da elde ettikleri çok sınırlı… 2023’e kadar onlar da kendi işinizi kendiniz görün diyorlar. Böyle bir süreç…
- Seçimler 2023’e kalır mı?
Elimizde veriler var. Eğer seçim kanunu ve siyasî partiler kanununu değiştireceklerse zaten kafadan bir yıl demektir. Bir yıl uygulanamaz…
- Bu gerilim sürdürülebilir mi? Ülke bu şekilde yönetilebilir mi?
Elimizde kalmış sınırlı demokratik usûllere rağmen ben iktidarın kendi lehine netice alamayacağı kanaatindeyim. 20 yıl az bir zaman değil, bu kadar imkânı, bu millet hiçbir mazeret bırakmayacak şekilde yetki vermiş, mutlak iktidar vermiş, bütçe vermiş, “bu anayasa bana yetmiyor” demişsin, “keyfince anayasa yap” demiş… Daha ne verecek? Deyim yerindeyse hepimize şöyle diyor; “İstediğimi vermezseniz hepinizi aşağıya paraşütsüz atarım.” Riske sokmuş, borçlandırmış, ülkenin başını belâya sokmuş… Öyle ya da böyle bu ülkenin bir ortak paydada buluşması var… 2018 seçimleri ile beraber açılan bir mecra var, yerel seçimlerin getirdiği olumlu neticeler var. Tabiî zorluklar var öyle iş kolay falan değil. Neticede devlet gücü, kolluk gücü, istiyorlar ki; kontrollü şekilde sokağa düşsün iş, elimizdeki kolluk, adliye ile üzerine basalım…
Ben çok uzun süredir söylüyorum iki şey olmadan Türkiye’de seçim olmaz. Bir seçim sistemi ve kendi lehlerine birtakım düzenlemeler, iki radikal bir şekilde toplumsal iklimi, siyasal iklimi altüst etmeleri lâzım ki kendi lehlerine çevirebilsinler… Birtakım operasyonel müdahaleler de olur, siyasetin kabul etmeyeceği müdahaleler de olur. Umarız olmaz… Ama İstanbul seçimi pek çok şeyi gösterdi.
Çürümüşlük her yere sirayet etti
Zorluğumuz çok, üzerimizdeki bu örtü kalkınca karşılaşacağımız faturayı göreceğiz. Bugün 1 milyon öngörüyorsak, 100 milyon fatura… Çünkü devlet kayıt dışına çıkmış. Malî boyutu itibariyle de, onun dışındaki unsurları itibariyle de... Sedat Peker’in videolarından ortalığa saçılan şeylerin bir kısmı bildiğimiz, konuşulan şeyler, ama Sedat Peker’in dilinden tevatür, isnattan öte bir veriye dönüşüyor. Kendisi de diyor “başkası mı konuşacak ben konuşacağım ben suç ortağıyım” diye… Çürümüşlük her yere sirayet etti. Tayyip Bey sadece iktidar alanını çürütmedi, kendisine alternatif olabilecek bütün alanları çürüttü. Maalesef ülkede siyaset bunlar gitsin, bunların yaptığı usûlle biz yağmalayalım rekabetine dönüşmüş. Buradan çıkmak lâzım.
Mücadelemiz toplumun önüne bir ahlakî alternatif koyabilmek
Bizim mücadelemiz toplumun önüne bir ahlâkî alternatif koyabilmek. Bilerek ve isteyerek siyaseti hem yerelde, hem genelde pahalı, maliyetli bir faaliyet haline getirdiler. Ama neticede buraya gelmemizde bir engel yok. Millete gideceğiz, vatandaşa gideceğiz, iline gideceğiz, köyüne gideceğiz, kasabasına gideceğiz. Bizim milletimizde bir şuur var. İşte gördük İstanbul seçimlerinde bunlar aynı şekilde hesap ettiler; karantinaya alırız İstanbul’u, devletin gücü, parası, pulu, kolluğu, bütçesi elimizde, hallederiz… Yapacaklardır, tüm imkânları kullanacaklardır.
İstanbul seçimlerinde vatandaş hiç oynayacak bir alan bırakmadı
Türkiye’de birkaç puanlık farkla bitmez seçim… Şenez Erzik’in “Öyle iyi oynayacağız, öyle bariz goller atacağız ki hakem bile engel olamayacak” dediği gibi ölçü o… Vatandaş işte, 800 bin fark… İstanbul seçimlerinde kimse gitmedi, hepimiz parti pratiği bilen insanlarız. Eğer sandık başında itiraz etmezsek seçim kurulunda sandığı açamayız. Bunlar ikinci seçimde matbu bütün sandıklara itiraz dilekçeleri verdiler. Kayda girsin, usûlen delelim diye… Fakat fark 800 bin çıkınca vatandaş hiç oynayacak bir alan bırakmadı. Ben ümitvarım, ümitvar olmak durumundayız. Fransız düşünür Sartre’ın dediği gibi “Ümitsizlik ruhun ölümüdür.”
Millet sandıkta konuşuyor
Salgın döneminde bile dünyadaki diğer devletlerle mukayese edilince iyi kötü toplumun bir sosyal dayanışma duygusu var, kanaatkârlığı var. Yoksa yasak savma kabilinde kaynaklarla bu süreç geçmezdi. Eskiden insanların eşiği iaşe eşiğiydi. Sabit gideri çok sınırlıydı. Bugün öyle değil, herkesin sabit nakit girdisine ihtiyacı var. Ama bütün bunlara rağmen insanımız sandıkta konuşuyor. Önüne kılavuz olmak lâzım, önüne doğru imkânları koyduğunuzda gereğini yapıyor. Açık olmayan bir alan var. Tayyip Bey bilerek ve isteyerek 3 ayaklı çarpık bir mekanizmayı sistematik hale getirdi. Küresel kapitalist sistemin finans enst- rümanlarından yararlanmak. Bundan 20- 25 yıl öncesi ve onun öncesinde kaç kişi gidip bankalardan kredi kullanıyordu, kaç tüccar? Şimdi bireysel vatandaş kullanıyor.
Ciddî bir borçlanma var
Ciddî bir borçlanma var. Bunu bir refah olarak tüketti memleket, sanki iktidar bunu dağıtıyor gibi… Tayyip Bey’in şimdi kızmasının sebebi o. “Aç doyurmak” nasıl bir lâf ya… Karlı dağdan kar mı bağışlıyorsun? Bizim vatandaş olarak temelde haklarımız var, ödevlerimiz var. Hâlâ lütuf alan, lütuf veren ilişkisi içerisinde bakıyorlar. Anadolu’da bir söz var, iyi bir türkü bile 40 gün söylenir. Bunların iktidarı olmuş 4 bin gün… Bir de bu hakkı kötüye kullanmış… Kendi içerisinde yerelde, genelde bütün kurucu kadroları tasfiye olmuş onlar itiraz ediyor. İki tane en önemli bakanı ayrılmış, genel başkan, başbakan yaptığı kişi çıkmış parti kurmuş bir şeyler söylüyor. Tayyip Bey, kontrol ettiği farklı grupları sisteme ortak etmiş, vebale ortak etmiş, riske ortak etmiş…
- İstanbul seçimi bütün muhalefetin birleşmesiyle güç birliği yapmasıyla kazanıldı, aynı şey yine gerekli değil mi?
Toplumlar tercihlerini değiştirirken kuvvetli bir saik lâzım. Siyasal sistem, yüzde 10 barajı, yapısal algı kıran vazifesi görür, ama bir olumlu iklim var. Kimin ne kadar hazırlığı var, milletin önüne çıkınca karşılık bulacaktır. Neticede biz kendi mücadelemize bakıyoruz. Elbette ortak değerler etrafında bir araya geldiğimiz muhalefet yapıları da var. Her partinin kendine göre farkı vardır. Bizim tenkit ettiğimiz taraflar da var.
Makul bir akıl işliyor
Ülkenin meselesi sadece bir iktidar değişimi değil. Bir kurucu akıl, bir program, bir kurucu kadro lâzım. İşimiz öyle kolay da değil. Sadece ekonomik boyutuyla demiyorum. Topyekûn anayasal nizamı yeniden dizayn etmeniz lâzım. Birtakım değişiklikler yapmanız lâzım. O açıdan sadece bir karşıtlık üzerinden yan yana gelmek değil… Açık yüreklilikle söylüyorum; Kemal Beyin gördüğü bir vazife var, bir makul akıl işliyor. Kendi partisinden birtakım itirazlara rağmen bu zamana kadar korudu, bizler de dâhil olmak üzere çok olumlu bir tavrı var. Bunu önemsiyorum, çok kıymetli buluyorum. İnşallah bu badirenin içerisinden çıkacak memleket.
İktidarın şahsî zaafiyetleriyle ülkenin millî güvenlik açığı oluştu
Yoksa şöyle bir şey içerisinde bulunduğumuz zaman diliminde sadece Türkiye’nin kendi şartlarından bakmamak lâzım. Mecelle’nin yazarı Ahmet Cevdet Paşa’nın şöyle bir sözü var; Toplumlar geçiş dönemlerinde dengesini kaybetmeye görsün, daha büyük maliyet öder. Dünya kabuk değiştiriyor, yeni yeni güç merkezleri oluşuyor, küresel, bölgesel birçok meydan okuma ve kendi yanlışlarımız. Suriye’de meselâ; cin şişeden çıktı, toparla işte toparlayabilirsen. Nasıl toparlayacaksın? İktidarın şahsî zaafiyetleriyle gelmiş ülkenin millî güvenlik açığı… Şimdi Biden’le siz ülkenin millî menfaatlerini mi müzakere ediyorsunuz yoksa kendi şahsî menfaatlerinizi mi? Bundan önce hiçbir iktidara bunu söyleyemezdik, ama bugün söylüyoruz. Rıza Zarrab operasyonu, Mit Tırları operasyonu… İktidar önce zannetti ki iç siyasete yönelik. Değil, bunlar uluslar arası dosyaydı. Kolay işler değil, ama Türkiye merkezi bir ülke…
- Burada Millet İttifakı olarak birlikte toplu bir çıkış yapmak lâzım her halde?
Bir süreç işliyor. Bu böyle sadece seçim ittifakı gibi bir şey olmayacak. Bir program, bir akit ortaya çıkacak. Tabiî zor süreçler, iki katmanda aynı anda seçim olacak. Bir cumhurbaşkanlığı seçimi; daha çok politik bir figür olarak adayın ön plana çıktığı… Öbür tarafta hem partilerin ittifak içi rekabeti var, bir de ittifakların karşılıklı rekabeti olacak. Çok kolay bir denklem değil.