Bugünlerde aklımı kurcalayan ve iç âlemimi meşgul eden bir mes’ele var.
Malûm, biz insanlar fânîyiz. Ecelimiz de mukadderdir, tegayyür etmez. Yani ecel geldi mi, ne bir saniye ileri ne de geri olur. Bunu bilmemize ve kadere îman etmemize rağmen bazı vakitler oluyor ki ölümü temenni edebiliyoruz. Meselâ, başımıza bir musîbet, belâ ya da sıkıntı geldiğinde nefsimize de uyarak, “Allah’ım! Ne olursun canımı al da bu hâletten kurtulayım” diye isyana varabilecek feryadlar edebiliyoruz. Peki, bu şekilde Cenâb-ı Hak’tan ölümü istemeye hakkımız var mı? Ölümü istemenin ve temenni etmenin İslâmiyet’te yeri var mıdır?
Bu soru geçmiş zamanlarda da sorulmuş, zamanın âlimleri bu konu hakkında olan âyet ve hadîsleri yorumlayarak cevap vermeye çalışmışlardır. Evet, bu konuya temas eden âlimler, ölüm temennisiyle ilgili, öncelikle Kur’ân-ı Azîmüşşân’dan iki âyet göstermişlerdir. Bunlardan birincisi Hz. Yûsuf’un (as) duâsıdır ki “Benim canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihlere dâhil eyle”1diye duâ ederek Müslüman olarak ölmeyi istemiştir. Hz. Yûsuf (as) bu duâyı, yaşadığı onca imtihanlardan, girdiği zindanlardan, dünyevî ni’metlerin zirvesine ulaşıp ailesine kavuştuktan sonra dünya kuyusuna düşmemek ve dünyayı ahirete tercih etmemek için yaptığını unutmamak lâzım. İkincisi ise Hz. Süleyman’ın (as) duâsıdır ki “Rabbim! Rahmetinle beni iyi kullarının arasına koy”2 diyerek, kendisinin ölümünde iyi kulların arasına dâhil olmak için Rabbine niyazda bulunmuştur.
Bu âlimler daha sonra, edilen bu duâların ölümün geldiği âna mahsus olduğunu belirtmişlerdir. Yani bu duâlarda ölümün, muaccel olarak hemen ve âcilen gelmesinin istenmediğini belirten âlimler, “Ecelimiz geldiği vakit bu fâni hayatımız hüsn-ü hâtime ile son bulsun, ahirette sâlihlerle birlikte olalım” temennisinde ve duâsında bulunulduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca, duâlarda ölüme yer verilmesi, ölmeyi istemek değil, ölüm hâdisesini zihinde canlı tutmak ve unutmamak için olduğu şeklinde yorumlar da yapmışlardır.
Evet, bu konu hakkında Peygamber Efendimiz (asm) ise, “Mü’min kişinin ömrü, onu hayırca ziyadeleştirir”3 ve “Sizden kimse ölümü temenni etmesin. Muhsin (iyi amel üzere) ise hayır cihetiyle artacağı umulur. Kötü amel işliyorsa, kötülükten dönüp Allah’ın rızasını arayacağı ümit edilir”4 buyurarak hayatın, Mü’minler için ölümden hayırlı olduğunu buyurmaktadır.
Elhâsıl: Ölümü istemenin ve temenni etmenin İslâmiyet’te yeri yoktur. İyi amel üzere olanların, zamanın cazibedar fitnelerine kapılıp, hak yoldan sapma ihtimali olsa bile, asıl olan Peygamber Efendimiz’in (asm) buyurduğu gibi, yaşamanın ölümden daha hayırlı olduğudur. Zira ölüm, sâlih amellerin, güzel işlerin, hayır ve hasenatın son bulması; kötü amel üzere olanların da Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını arama ümidinin sona ermesi demektir.
Peki, İslâmiyet’te ölümü istemek neden men edilmiştir?
Gelecek yazımızda
değinelim inşâallah.
Dipnotlar:
1) Yûsuf Sûresi, 101 Âyet. 2) Neml Sûresi, 19. Âyet. 3) Kütüb-ü Sitte Terc. 5/7. 4) Kütüb-ü Sitte Terc. 5/7.