15 Şubat tarihli gazetemizde çıkan, yazarımız Misbah Eratilla’nın ‘Türkiye’nin ilk banka soyguncusu Necdet Elmas’ın Risale-i Nur ile tanışması” başlıklı araştırma inceleme yazısında özellikle bir nokta dikkatimi çekti.
Yazının çok farklı boyutları olmakla birlikte benim bir eğitimci olarak dikkatimi çeken şey, suç işlemeyi adeta zevkli bir uğraş olarak gören bir anlayışın, özellikle hapse girdikten sonraki oradaki değişim durumudur. Cesur ve pervasız fıtratlar elbette bu potansiyeli kullanabilecekleri bir mecra ararlar. Bu mecra müspet alanda olmazsa menfi alanlarda olur. Doğrusu mahkûmun, hapishaneyi suçunun karşılığında cezasını çektiği ve dersini aldığı, ıslah olduğu bir yer olarak mı yoksa sadece ceza çekilen bir yer olarak mı gördüğü önemli.
1960’lı yıllarda yaşanan olayda, Necdet Elmas isimli şahıs, hapse girdikten sonra, orada bulunan nur talebeleriyle tanışır. Nur talebelerinin tavrı ve tutumu bu şahsın dikkatini çeker. Samimi bulduğu bu insanların sıcak ve ümit verici sohbetlerinden sonra Kur’an-ı Kerim okumayı, cemaatle namaz kılmayı öğrenir ve derken hayatında bir dönüşüm başlar.
Necdet Elmas’ı dinlediği bu sohbetlerde Bediüzzaman’ın hayatından anlatılan kesitler deriden etkiler. Olay şöyle anlatılmış: “Necdet Elmas, cezaevinde beraber kaldığı nur talebeleri ile Risale-i Nur’dan yaptıkları sohbetlerle sıcak bir diyalog kurdu. Sohbetlerde Bediüzzaman Hazretleri’nin Ruslara esir düşerken komutanlarına karşı ayağa kalkmayarak sergilediği kahramanlığı duyunca onlara daha da yakınlık duymaya başladı ve kısa sürede sohbetlerin müdavimi oldu. Bediüzzaman Hazretlerinin Divan-ı Harb-i Örfi eserindeki savunmasında hiç kimseye boyun eğmediğini duyunca içindeki o deli dolu cesaretini nerede kullanması gerektiğini anlamaya çalıştı. Kainatın bir sahibi olduğu, insanın başıboş yaratılmadığını sakin kafayla daha çok düşünmeye başladı. Necdet Elmas ömrü boyunca dinle ilgili bilgileri ilk defa burada dinliyordu. Cesur ve pervasız fıtratı Risale-i Nur’u az bir zamanda anlamasına sebep oldu. Necdet Elmas ikinci sohbetinden sonra abdest almayı, namaz kılmayı ve ardından Kur’an okumayı öğrendi.”
İman ve Kur’an hizmetlerinin farklı fıtratlara açık olması ne kadar da önemlidir! İnsandaki bütün duyguların müspet bir karşılığı her zaman vardır. Yeter ki insan onu keşfedebilsin ve bu müspet mecralarda kullanabilsin.