Sağlığında hayatını iman ve Kur’an hizmetine vakfetmiş nur talebesi ağabey ve ablaların vefatlarından sonra geride bıraktıkları eşleri, çocuklarıyla ilgili bir çalışma var mı, bilmiyorum.
Akrabası veya yakını olmayan veya sağlıklı ilgisi olmayan yaşlı veya hasta böyle yaşlılarla, hastalarla hizmet camialarında kim ilgileniyor, bir sivil organizasyon var mı, onu da bilmiyorum.
Ama nurun mümtaz şahsiyetlerinin geride bıraktıkları eş, evlat gibi maddi ve manevi emanetlerine sahip çıkmak, onun sağlığında hizmet ettiği o camiaya düşer diye düşünüyorum. Zamanında hizmetlerde temayüz etmiş abla ve ağabeylerin vefatlarından sonra geride bıraktıkları yine yaşlı, hasta, ihtiyaçlı emanetlerine sahip çıkmak Allah’ın rızasına da uygun, bir vefa örneği olacaktır.
Şimdi hizmetlerde sahip çıkılmayan bu emanetleri gençlerimize nasıl izah edeceğiz? İçinde olmalarını arzu ettiğimiz hizmetlere dahil olmalarını onlardan nasıl bekleyeceğiz? Yaşlısına, hastasına, muhtacına sahip çıkmamış bir camianın başkalarına vereceği bir ders olabilir mi? O zaman kendileri yaşlanınca veya yaşlı anne ve babaları hastalanınca, yaşlanınca huzurevine bırakan ehl-i dünya insanlardan ne farkımız olur? Bu durum, içinde olunan ‘hizmet’ kavramıyla ne kadar örtüşür? İhtiyaçlı, yaşlı, hasta amelmande olan anne babaya, iman kardeşine sahip çıkmak, ihtiyaçlarını gidermek dinimizin de bir gereği değil midir?
Evet, sivil toplum gençlere, öğrencilere imkan hazırlıyor, onların maddi ve manevi ihtiyaçlarını gideriyor, bu güzel. Ama iş göremez olmuş, hasta düşmüş, muhtaç vaziyette olan nur talebelerine veya onların emanetlerine sahip çıkmak, nur camialarının bir sorumluluğudur ve Allah’ın rızasını celbe vesiledir.
Bu amaçlı bir vakıf kurmak veya kurulu vakıfları düzenleyerek o mübarek yaşlıların, hastaların gönüllerini hoşnut etmek, bu emanetlere sahip çıkmak bu manevi hizmetlere yakışan olacaktır. Yaşlısı razı olmayanlarda hayır olmaz.