Mektebimiz oldun bizim, YENİ ASYA. Seni seviyoruz. Bir zamanlar ‘bir’ severken, şimdi ‘ailece’ seviyoruz. Torunlarımıza Can Kardeş, evlâtlarımıza GENÇ YORUM, ailelerimize BİZİM AİLE oldun sen.
Risale-i Nurlar’ı seninle tanıdık, seninle sevdik. Kur’ân’a taşıdı satırların bizi. İstişareyi, ümidi, muhabbeti aşıladın bize. Müsbet hareketi öğrettin. Atlattığın badireler masumların duâsında olduğunun habercisi.
Senin gücün, tirajında değil, ihlâsındadır YENİ ASYA.
Cesaretli duruşun, inayeti celp ediyor. Musîbetler o inayetle çiçek çiçek güzelliğe bürünüyor. Sen, kıyamete kadar, sınıfın çalışkan öğrencisi gibi, birileri rahatsız olsa da, hep parmak kaldırmaya, doğruları haykırmaya devam edeceksin. Senin misyonun bu, YENİ ASYA. Sana sataşanlar İflâh olmayacak. Sen, meyveli ağaçsın taşlanan. Sana, kâinata meydan okutacak sendeki şahs-ı manevinin imanı. Sevenlerin bol olsun YENİ ASYA.
Çocukluk yıllarımdan dedelik yıllarıma kadar bir ağabey gibi hep elimden tuttun. Siyah saçlı günlerden beyaza dönen sonlu demlerime doğru yanı başımda hayırlı arkadaş oldun bana. Kapına kilit vurduklarında gözyaşlarım oldun ince ince. Asya’sı görünsün diye katlayıp, ceketimin dış cebine iftiharla koyduğum ve şöyle bir ‘Asyam benim, seni seviyorum’ dediğim günleri unutmuş değilim. Heyecanlı gençlik yıllarımın, heyecanıydın sen benim. Sen, hiç yanıltmadın beni. Şimdi de ihtiyar delikanlı olarak seninle geçen ömür günlerimle iftihar ediyorum. Sevilmeyi, sayılmayı hak ediyorsun YENİ ASYA. Ne desem az bendeki hatırana, seni seviyorum YENİ ASYA. Bir şahs-ı manevî olarak her yerde, her zaman bir koruyucu melek gibi hissettim seni, sağımda solumda. Sen, vakur yürüyüşünü hiç bozma olur mu YENİ ASYA. Sen böyle güzelsin.
Evet, sen, bir gazeteden çok öte bir şeysin; YENİ ASYA.
Seni seviyoruz, seninle iftihar ediyoruz.