Asırlar mevsimler ve insanlar ölüm anıyla beraber dünya misafirhanesine bir bir veda ediyorlar. Ve âciz olan insan ölüme karşı gelemiyor ve mutlaka “ölümü tadıyor.”
Bedenler toprağa düşerken, ruhlar Rabbine yöneliyor. Ama her beden toprakta bir tohum gibi, haşir gününde sümbüllenmeyi bekliyor. Yani ölümle başka bir tecdidin kapısı açılmış oluyor.
Bediüzzaman Hazretleri, hayattan ve gelecekten ümidini kesmiş, dine hizmetten uzaklaşmış, yaşarken ölü gibi davranan insanlar için de şu uyarıda bulunuyor: “İşte, ey iki hayatın rûhu hükmünde olan İslâmiyeti bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz. Tâ ki, hakîkat-i İslâmiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvücsâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!”
İşte Üstad Hazretleri, “iki ayaklı mezar-ı müteharrik” bedbahtlara kızıyor. Çünkü gelen neslin kapısında durmuş, onları içeri almıyorlar, tecdidin önünde engel teşkil ediyorlar. Çünkü eğer bir yenilenme hareketinden bahsedeceksek ilk önce bu harekete gönül verenlerin tecdidi yaşaması gerekecektir. Fikri ve zihni olarak önce kendilerinin tecdide hazır olmaları gerekmektedir. Yine Üstad Hazretleri başka bir ifadesinde, “ eski hâl muhal, ya yeni hâl, ya izmihilâl” diyor. Yeni hale ayak uyduramayanların ayak altında dolaşmamasını istiyor.
Hakiki mânâda imana ve İslâm’a ilişkin tecdid, Üstad Hazretlerinin gelmesi ve vazifesini ifa etmesiyle bitmiştir. Ama mecâzi olarak, hayat her an yeni tecdidlerle devam etmekte ve insanlık yeni bir terakkiyata doğru yol almaktadır. Üstâdın saffı evvel talebeleri ve onlardan sonra gelen diğer talebeleri, camilerdeki saflar gibi dizilmişler, her saf kendinden öncekinin yerini doldurmaya çalışmaktadır. Gelen nesiller de Risale-i Nur’un yeni ihtiyaçlara göre şerh ve tanzimini yaparak tecdid ve tenvir hareketine devam etmektedir. Her nesil, kendi devrinin şartlarına göre hizmetini ifa ettikten sonra, kendisinden sonra gelecek olan “nesl-i cedid’e” yol vermeli, onların önünü açmalıdır.
Üstadımın bu sözleriyle asrımıza bakmak istiyorum.
Sual: Neden makine-i ahvâl güzelce işlemiyor?
Cevap: “Zira tecrübe, hamiyet, nûr-u kalb ve nûr-u fikri cem’ edenler, vezâife kifayet etmezler. Bazı ehl-i gayret ve hamiyette de meyl-i tahrip meleke olmuş; tâmire pek alışık değildir. Bazı ehl-i tecrübe ve tâmir ise, eskisine bir derece meyil ile, istidatları pek müsâit değildir. Demek, bize bir nesl-i cedîd lâzımdır.”
“Neden nesli cedid lazım”ın cevabını Üstad zaten layıkıyla vermiş. İşte Üstad’ı ve saff-ı evvel talebelerini alıp götüren zaman seli, yeni nesilleri getiriyor. Hizmet lokomotifini onların idaresine bırakıyor. Bu makine güzelce işlerse, daha güzel günleri görmek münkün olacaktır. Bu makine-i ahval ise, ancak yeni nesillerin davaya sahip olmasıyla güzelce işleyecektir.