Terörist başının “silâh bırakma ve fesih” tâlimatının ardından terör örgütü, “iktidar cephesi” ve “yandaş medya” mahfillerinin ifşaatlarıyla “süreç”in siyasî maksadı açığa çıkıyor.
Aslında “sürec”in amacını, daha önce “madem Cumhurbaşkanı fiilî olarak Anayasaya uymuyor o zaman Anayasayı Cumhurbaşkanına uyduralım” çıkışında bulunan Bahçeli’nin daha Ocak ayında “Cumhurbaşkanımızın bir kez daha seçilmesi tabiî ve doğru bir tercih ve tek seçenek, bu kapsamda anayasal düzenleme yapılmalıdır” çağrısıyla ilân edilmişti.
Bu “maksat”, Süleymaniye’deki son “sembolik silâh bırakma” töreninde Öcalan’ın peşinen koştuğu “yasal düzenleme” şartını hatırlatan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat’ın “Tüm bunların devam edip gerçekleşmesi için yasal düzenlemelere ihtiyaç var” vurgusunun akabinde bizzat Cumhurbaşkanı’nın günlerce pompalanan “tarihî konuşması”nda “sürecin yasal çatısını ‘cumhur ittifakı’ olarak Ak Parti, MHP ve DEM’le kuracağız” ifadeleriyle yeniden teyid edildi.
“POLİTİK HESAPLAR”LA DİZAYN
Görünen o ki iktidardakilerin meselesi, ekonominin çöküşü, yolsuzlukların, hırsızlıkların, rüşvetin, ihaleye fesad karıştırmanın, kamu malını partizanca peşkeşin ayyuka çıkması, kurumların çürümesi, ahlâkî dejenerasyonun yaygınlaşması, toplum barışının zedelenmesi değil, tek meseleleri “Cumhurbaşkanı’nın ömür boyu iktidar koltuğunda kalması.”
Sekiz yıllık “tek adam yönetimi”nde yüzde 17’lerden yüzde 60’a çıkan enflasyonda Türkiye’nin dünyanın dördüncü, gıda enflasyonunda birinci olması, yüzde 50’leri aşan faizin tavan yapması ya da AKP iktidarında 1.5 lira olan doların sekiz yıllık “tek adam yönetiminde 5-6 liradan 40 liraya çıkması da değil; tek dertleri “Saray iktidarının sürdürülmesi.”
Hâlen karanlıktaki 15 Temmuz 2016 Hâdisesini suiistimalle dayatılan “OHAL darbesi”yle yasaya aykırı olarak 2.5 milyon “mühürsüz oy”un “geçerli sayıldığı oyunlarla, seçim ve sandık hileleriyle 16 Nisan 2017 muallel “tek kişilik ucûbe yönetimi” referandumuyla ülkenin başına geçirilen “rey-i vahid-i istibdad”ın tahkim edilmesi.
Esasen “Kürt sorunu’nun Cumhuriyetin demokratikleşmesi ile doğrudan bağlantılı olduğunu” bildiren, “millet irâdesinin temsilcisi Meclis’i çözüm mercii ve muhatabı gören” ve “Türkiyeleşme projesi”yle “demokrasiye, adalete, barışa çağrıları”nı yenileyen Demirtaş’ın sırf siyasî söylemlerinden dolayı -AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin mükerrer “hak ihlâliyle tahliye kararları”na rağmen- dokuz yıldır hapiste tutulmasına karşı, bu “süreç”in de yine kırk bin insanın katlinden sorumlu terörist başının üzerinden yürütülmesi “maksad”ı ele veriyor.
Özetle, emrivakilerle dayatılan “süreç”in “Kürt sorunu”nun demokrasi ve hukuk perspektifinde çözümüyle “barış” ve “terörle mücadele” değil, tamamen iktidardakilerin “politik projeleri” hesabına dizayn edildiği olup bitenlerle ortada.
MİLLETE MAL EDİLMİYOR…
Sormak lâzım; bir yandan “demokratikleşme”den, “hukukun üstünlüğü”nden dem vurarak yıllarca “terör örgütünün uzantısı” dedikleri, hâlen başında “kapatma davası” tehdidi sallandırılan DEM’le barışılırken, diğer yandan ana muhalefet belediyelerine tam gaz operasyonlarla toplumun kutuplaştırılıp “düşmanlaştırılması” tahrikleri neyin nesi?
Eğer gerçekten ülkede barış ve demokrasi isteniyorsa neden inadına muhalefetin dışlanmasıyla “sürec” bütün millete mal edilmiyor; niçin demokrasi, hukuk, temel hak ve hürriyetlerin ikamesi ekseninde ele alınmıyor?
Ve baştan beri iç ve dış mihrakların, bölge üzerinde tefrika emelleri olan küresel emperyallerin, istihbarat servislerinin güdümündeki terörist başı üzerinden kotarılmak istenen “sürec”in dış yüzünde emperyal mihrakların Sevr’in günceli BOP’un önünü açmakla “büyük İsrail plânı” tefrikası fitnesinin altyapısının hazırlanmasıyla bütün bölgenin etnik ve mezhebî tefrika fitnesine teşne hale getirilmesine dair istifhamlara hiçbir ciddi cevap veril(e)miyor?
Gerçekten “sürec”in arka plânı, “yasal çatısı”nın iç ve dış “hedefleri” neden açıklanmıyor da sadece propagandayla, yoğun algı operasyonlarıyla kalınıyor?
Neden?