Çok mahçubum, başım önüme eğik,
Biliyorum Rabbim kusurum büyük,
Rahmetin olmasa çekilmez bu yük,
Elimden başka kim tutar Allah’ım.
A.Y.
İnsan hatadan hâlî değildir. Peygamberler hariç, her insan hata yapar, kusur işler, günaha girebilir. “Hatasız kul olmaz” sözü, darb-ı mesel olarak dilimize yerleşmiştir. Cenab-ı Hak da, kullarının hata yapmasına müsade ediyor ki, hatasını anlayıp tevbe etsinler istiyor.
Allah’ın en çok sevdiği amellerden birisi de, kusur işleyen, günaha giren kullarının suçunu itiraf ederek af dilemesi ve tevbe ederek bağışlanmak için kendisine yalvarmasıdır. Allah’ın merhameti sonsuzdur. Günahkâr kullarını hemen cezalandırmak istemez. Hatasını anlayıp tevbe eden kullarının bu davranışı Onun çok hoşuna gider. Bu husus, bir hadis-i şerifte şöyle ifade edilir:
“Kulunun tevbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.”1
Allah’ın kullarına olan muhabbet ve merhameti o kadar büyük ki, tevbe eden bir kulun bu hareketinden dolayı son derece memnun oluyor. Peygamber Efendimiz, (asm) bu durumun insanlar tarafından daha iyi anlaşılması için, çölde kaybolan devesini bulan bir insanın sevincini misal gösteriyor. Halbuki, kusur işleyen insan, zaten tevbe etmek ve kendini affettirmeye çalışmakla mükelleftir. Onu affedip affetmemek de Allah’ın iradesine kalmıştır. İstemezse affetmez, azab ederdi. Ama nefis ve şeytana uyarak günaha giren kullarının bu amellerinde dolayı azab görmelerini istemiyor. Üstelik onların tevbe etmelerinden de çok memnun oluyor, sevinç duyuyor.
Cenab-ı Hakkın muhabbeti ve merhameti o kadar büyük ki, samimi bir şekilde tevbe edenlerin günahını sevaba tebdil ediyor. Mizanda ameller tartılırken, kul diyecek, “Rabbim benim böyle bir amelim yoktu, bu nereden geldi”. Rabbi cevap verecek, “Hani falan günahın vardı ya, tevbenden dolayı ben onu sevaba tebdil ettim.” Ondan sonra naz makamına geçen kul, “Benim falan günahım da vardı, falan zaman şöyle bir günah daha işlemiştim” diye itiraflarına devam edecek diye rivayetlerden bahsediliyor.
Bu kadar merhamet sahibi ve affedici olan Rabbimize karşı, acaba biz kullar günahlarımızı itiraf ederek gereği gibi tevbe ediyor muyuz? Yoksa, şeytanın desiselerine uyup, nefsimizi temize çıkarıp, kusurlarımızı yok mu sayıyoruz? Hazret-i Yusuf Aleyhisselam, “Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis (Rabbimin merhameti olmadıkça) daima kötülüğü emreder.”2 derken, biz günahkâr kullara ne oluyor ki, şeytanın hilesi ile nefsimizi kusurdan hâli görebiliyoruz. Veya kusurumuzu itiraf ederek istiğfar etmiyoruz.
Bediüzzaman Hazretleri, bu hususta şu önemli ikazı yaparak bizlere şöyle ders veriyor: “Nefsini itham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur.”3
Rabbim cümlemizi, kusurlarını itiraf ederek tevbe eden ve tevbeleri kabul olunan kullarından eylesin.
Dipnotlar:
1-Buhârî, Daavât 4
2-Yusuf Sûresi, 12:53
3- Lem’alar, 13. Lem’a