“Grip adam öldürmez, diyorum amma ölenler de benim gibi insan.
Galiba ben de öleceğim, galiba değil, muhakkak. Bir ikindi ezanından sonra beni de şu köprüden geçen tabutların arasında sıraya koyacaklar... Önde bir deve katarının çıngırakları, arkada adamın “Allah rahmet eylesin diyenin yedi ceddine rahmet olsun sesi... Arkamda öyle tükenmiş bir dünya, müflis bir insanlık bırakıyorum ki, karşılığını yedi misli olarak ödemeyi vaad etmezlerse insan bir rahmet bile okumuyor.”
Reşat Nuri Güntekin’in Anadolu Notları Kitabının Yolda Hastalık makalesinden bir kesit.
Evet ölüm herkesin başında. Akıbet mukadder. Maksat ona yapılan hazırlık nasıl, fânî hayatın fildişi kuleleri yıkılırken anbean, ebedî yurdunu mamur etmeye çalışan ancak bu yolda kârlı çıkan, yoksa iki dünyası da mahvolanlardan olmak asıl ölüm. ”Her bir şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm, elbette hayattan ziyade bir istediği var” O yüzden kabrin arkası için çalışılmalı.
Fakat 1935’lerde bile iflas etmiş insanlık, tükenmiş bir dünya halinden bahsediyor yazar bugünlere gelseydi ne diyecekti bilmem.
Yolda hastalığın evdeki hastalıktan kat kat zor olduğunu mey’us bir halet-i ruhiye ile anlatan yazarın menfaatçi insan duyarsızlığının tesbitinin de asıl hastalığın ne olduğunun bulunması ve bilinmesinden geçtiği ve reçetesi ise şu sözlerde değil midir?
Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir.
İnsaniyetin zafiyet geçirdiği, yoldan çıktığı bu meş’um zamanda dinî değerlerin takviyesine şiddetli ihtiyaç ve bu yolda daim sebat lâzım vesselâm.