04 Mayıs 2014, Pazar
Sahabelerden biri Peygamber Efendimiz’in (asm) yanına gelip: “Ya Rasulallah” dedi. “Kalbim katılaştı. Ne duygulanabiliyor, ne de ağlayabiliyorum. Tavsiyeniz nedir?”
Efendimiz (asm):
“Bir yetimin başını okşa.” buyurdular. “İçinde bir şeylerin kımıldadığını hissedeceksin.”
* * *
Değerlidir gözyaşı. Dünyalar kadar değerlidir.
Beyaz mendil elinde ya da elbisenin bir yerinde durdukça değil, gözyaşlarını sildikçe güzel. Bazen ayrılığın bazen de kavuşmanın işaretidir gözyaşları. Düşmeden önce yağmurlar, gökler sadasıyla onun müjdesini verir. Dudağı çatlaşmış toprağa, suya hasret tohuma “Müjde! Geliyoruz!” der. Yağmurun bir adı da rahmettir. Bunun için ona bu isim verilmiştir.
Yeryüzünü çiçeklerle güldürür o Rahmanî katreler. Yeryüzünün cevabıdır gökyüzüne çiçekler. Yağmurun gözyaşlarıdır çiçekler. Rahmetin ta kendisidir. Gökyüzü ağlayınca yeryüzü coşar. Ağlamak yakışır insana. Ağlamak güzeldir. Ağlamak marifettir. Gözü olanın değil, gönlü olanın işidir.
Yıllar yılı içinde bir hasret tüter. Nasıl ki insan sevdiğine kavuşmak ister, gözyaşı da öyledir, birbirine kavuşamayanların ya da birbirlerine ruhlarında yol bulup arayanların buluşmasının adıdır gözyaşı. Rahman’dan armağandır. Herkesin gözyaşı kendincedir, ama her gözyaşı, herkese yakışan bir şeydir.
Dikkat edin, hasret kalkıyor, gidiyor dünyamızdan. Hasretle beraber gözyaşı da gidiyor. Yakın bir zamanda belki de parmakla gösterilecek ağlayanlar. Haline şaşılacak belki de ağlayanların.
Oysa kalabalıkların içinde de olsa insan yalnızdır. Yalnız ki Allah ile olmayandır. Ağlamak istediği halde ağlayamayanların, ağlamak hiç, ama hiç aklına gelmeyenlerin vay haline… Kimin içinde o rüzgâr eserse ancak o ağlar. Rahmet damlaları ancak o gönlün üstüne yağar.
Yalnızlığı büyüyor insanın. Gitgide büyüyor. Ağlamak bir teselliydi. Mükâfatı ise içindeydi. O zaten başlı başına bir hediyeydi.
Ne güzel diyor Necip Fazıl:
“Bugün ağla çocuğum; yarın ağlayamazsın.
Şimdi anladığını sonra anlayamazsın.”
Boşuna değil Bediüzzaman Hazretleri’nin ilk sürgün yeri olan Barla’nın dağ ve derelerinde ağlaması, boşuna değil. Yalnızlığını Allah ile paylaşanın yalnızlığı da garipliği de kalmaz, gözyaşları boşa akmaz. Günün birinde öyle bir tecelli ile karşılaşır ki insan, kendi gitse bile hatırası yaşar. O adam bizim için “ağlayan adam” olarak anılır.
Erkek adam ağlamaz; kalbi olan ağlar. Öz ağlamayınca göz ağlamaz. Bu her insan için böyledir. Çünkü ağlamak marifettir.
Gitgide gözden düşüyor ağlamak. Ağlamaktan korkanlarla karşı karşıyayız. Felaket de burada ya zaten. Gözyaşları pınar olup çağlasa, denizler misali coşsa, az mıdır? Hz. Peygamber’in (asm) “Ağlamayan gözden Sana sığınırım Allah’ım” sözü varken, ağlamak bu kadar önemliyken, sormalıyız kendimize: Neden ağlayamıyoruz? Kalbimiz rengini yitirdiği için mi? Kalbimiz gücünü kaybettiği için mi?
Kuraklık önce toprakta değil, gönüllerde başladı. Önce ekmekler değil, kalpler bozuldu. Sadece yiyeceklerin değil, insanın genetiği ile oynanıyor, insanın karakteri bozuluyor; aldıran yok. Ağlamak bu kadar fıtrîyken ve insana yakışan bir şeyken, ağlayamamak acı vermiyorsa gönlümüze, ne diyelim? Uğurlar olsun size. Ama bilin ki bu yol, yol değil. Bu cadde çıkmaz sokak.
Dünyaya gelirken ağlamamız da boşuna değil. Kim bilir, biz ağlarken içimiz nasıl gülüyordur…
Hangi meleğin dokunmasıyladır ki bir yerine…
Bir çocuk ağlamıyordur boşuna derinden derine...
Gökyüzüne bak, otur, ağla.
Daldaki çiçeğe bak, otur, ağla.
Bir sahilde uzaktan geçen gemileri seyret. Geçen gemi midir, sen misin? Otur ağla…
Akan bir suda yüzünü seyret. Akan su mudur, ömrün müdür? Seyret ağla…
İki damla gözyaşı katıver o aksinin içine. Mayalansın ömrün.
Yazılsın bir yerlerde adın. Bu da dertlisidir diye Allah’ın.
Çok şükür ağlayabiliyorsak… Kaldıysa iki damla gözyaşımız, çok şükür…
Aynaya baktım bu sabah. Yüzümdeki mahzunluk “Bakma, dayanamam” dedi. “Öyle mahzun bakma bana” dedi. Ardından gök gürledi, şimşek çaktı. Yağan yağmur muydu, ben miydim? Ardından açan güneş ben miydim? Bilemedim…
Boşuna değildir uzakları özlediğimiz. Neye baksak, neyi görsek ötesine hasret çektiğimiz, boşuna değildir. Gözyaşlarımız köprü olur bu dünyadan ta ötelere… Melekler belki de rahmeti bir gözlerinden okur insanın o düşen damlalardan, bir de bulutların eliyle inen katrelerden. Hayretle seyreder belki de kim bilir… Yağmurun adı rahmettir. Ağlamak yakışır insana. Kaldıysa iki damla gözyaşı, bırak düşsün… Ağlamak marifettir.
Derdin varsa açabilirsin Allah’a. İki damla gözyaşınla pulsuz bir dilekçe gönderebilirsin Allah’a. Başka ne istiyorsun daha? Gönül ağlamayınca göz ağlamaz. Gönlünden coşan o damlalar, seni götürür Allah’a.
Ağlamak marifettir. Marifetimizi yitirmek üzereyiz. Yetiş imdada ey gözyaşı! Yetiş ey rahmetin tecellisi, yetiş! Yeryüzünü çiçeklerle güldürdüğün gibi, içimi de gönlümü de gözyaşları sonrası açacak çiçeklerle güldür.
Sular Allah’tan gelen emirle coşar. Aktıkça akar, coştukça coşar. Taşlar yeşerir, dağlar canlanır. Yeryüzünde bir diriliş coşkusu yaşanır. Suyun geçtiği her yer, bir cennet bahçesine döner. Ey içimizden akmaya hazır, düşmeye hazır iki damla gözyaşı. Yetiş imdadımıza, yetiş! Derdimizi Rahman’a sen ulaştır, sen taşı. Yetiş ki içimizin kışı da bahara dönsün. Korkumuz kalmasın ölümden. Ölümün kapısından ağlayarak değil, gülerek girelim.
Ağlamak marifettir. Hissedelim, bilelim.
Allah bize ölümü ölelim diye değil, gülelim diye verdi. Bilelim.
Ağlayamayan gözlere, coşamayan gönüllere bir bahar neşesi getirsin bu yazımız. Temennimiz budur Rabbim…
Ve bu hafta uğurladığımız dostlara, Numan Aydın kardeşimize, Dündar Doğu Ağabeyimize rahmet duâsı olsun.
Yazının başlığını kullanmama izin veren Murat Başaran kardeşimize de gönül duâsı olsun.
Bu yazının ilhamına sebep olanlara da Rabbimden rahmet ve bereketler duâsı olsun inşaallah…
Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah…
Okunma Sayısı: 7765
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.