"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şahin görünümlü Serçe’den Nurlarda anlatım bozukluğuna

Nahit TOPALOĞLU
21 Haziran 2025, Cumartesi
Hal eklerinin alışılmışın dışındaki kullanımları üniversite yıllarında dikkatimi çekmişti.

Hocalarımız yazılılarda Köktürk, Uygur veya daha başka bir lehçenin / dönemin metinlerinden cümleler verip kelimelerin tahlilini isterlerdi. 

Kelimeleri kök ve eklerine ayırıp eklerin adlarını yazmak pek çok talebenin müşkülüydü. Metindeki yazılışlarıyla (İlligig ilsiretdimiz kaganlıgıg kagansıratdımız. Tizligig sökürtimiz başlıgıg yüküntürtimiz [Devletliyi devletsiz, kağanlıyı kağansız bıraktık. Dizlilere diz çoktürdük, başlılara baş eğdirdik] ) yabancı bir dil gibi görünen kelimelerin o cümledeki anlamını bileceksin, sonra da kelimeyi kök ve eklerine ayırıp eklerin adını, fonksiyonunu yazacaksın…  

İşte bu tür sorularda bir ciddî müşkülât ek nöbetleşmesindeydi. Görünüşte yönelme hâli (datif) var karşınızda ama metin içinde o ek için datif (yönelme hâli) yazdın mı soru gitti. Çünkü görünüşte yönelme hâli fakat siz “datif” dedikten sonra parantez açıp “ayrılma hâli (ablatif) fonksiyonunda” demelisiniz. Şahin görünümlü Serçe gibi yâni. Eskiden modifiye arabalar olurdu ya hani; öyle işte. Yönelme hâli görünümlü bulunma hal eki. 

Normal şartlarda her hal ekinin kendi belirttiği anlam istikametinde kullanılması beklenirken Türk dillerinde hal ekleri arasında “nöbetleşmeler” (birbirlerinin yerine kullanılma) görülmekte.  

İşte Nurlarda da bu kadim gelenek bir şekilde yaşatılmış, hal eklerindeki nöbetleşmenin orijinal misalleri Risâlelerde arz-ı endâm etmiştir: “...temaşasında doyamayız.”, “Terakkiyat-ı maneviyemde engel olmuştu.”, ” Eskide bazı sual etmiştiler.” , “…şekvâ yerinde binler şükrettirdi.” ,” Her şey senin malûmatında münhasır değildir.” gibi. 

Bu inceliği bilmeyen bazıları, Nurlarda anlatım bozukluğu olduğunu iddia etmişlerdir. 

Bu tür iddialara cevabı Zübeyir Ağabey vermiş aslında. 

“Risâle-i Nur'da müstesna bir edebiyat ve belâgat ve îcaz; nazirsiz, câzib ve orijinal bir üslûb vardır. Evet, Bediüzzaman, zâtına mahsus bir üslûba mâliktir. Onun üslûbu, başka üslûblarla müvâzene ve mukáyese edilemez. Eserlerin bazı yerlerinde, edebiyat káidesine veya başka üslûblara nazaran pek münasib düşmemiş gibi zannedilen bir noktaya rastlanırsa, orada gayet ince bir nükte, bir îma veya ince bir mana veya hikmet vardır. Ve o beyan tarzı, oraya tam muvâfıktır. Fakat o ince inceliği, âlimler de birden pek anlamadıklarını itiraf etmişlerdir.” Sözler. S.852

Nurlarda bozuk cümleler olduğu iddiasının bir sebebi “hâl ekleri arasında nöbetleşme” denilen vâkıanın bilinmeyişidir. 

Türkçedeki bu özelliği bilmeyen bir zât-ı muhterem, aşağıdaki misali nakledip “nazmına” yerine “nazmından” olması gerekmiyor muydu diyerek, Nurlarda Anlatım bozukluğu olduğu iddiasıyla çizmeyi aşmıştı. 

" ..... nâmında bir destan vardı. Onun ilâhî tarzındaki tabiî nazmına rûhum hoşlanıyordu." Sözler-Lemaat

Dilimiz döndüğünce izah edelim.

Ben de Üstadımız gibi derim: “İşte sermeşk; sen de kıyas edebilirsen et!..”

Mezkür cümle Edebiyat Fakültesinde sorulsaydı, tahlil sırası sondaki  (nazım-ı-n-a)     “–a” ya gelince denecekti ki –a: datif/yönelme hal eki (ablatif [ayrılma hâli –den] fonksiyonunda). 

Bu izah, işi bilenlere kestirme açıklama. Mânâ inceliği ise daha bir başka tabii. 

Ablatif denilen –den hal ekinin Türkçe karşılıklarından bazıları “uzaklaşma, ayrılma, çıkma” hâlidir. “Ev-den çıktım, okul-dan geliyorum. Tatil-den yeni döndü.” gibi cümlelerde, bir yerden ayrılmış, uzaklaşmış olduğunuzu anlatıyorsunuz. 

Peki Üstadımız  “…nazmınDAN rûhum hoşlanıyordu." yerine niçin “…nazmınA ruhum hoşlanıyordu.” demiş. 

Kardeşim, ruhu hoşlanıyormuş. Hoşlandığın şeyden uzaklaşmaz, ona yönelirsin. Bu sebeple yönelme hâlini kullanarak “nazmına” demiş Bediüzzaman.

18. Söz’de Üstad “Hakikaten ben de bu münâzarada Yeni Said, nefsini bu derece ilzam ve iskât etmesini çok beğendim ve ‘Bin Bârekellâh’ dedim.” diyor ya.

“Nurlarda anlatım bozukluğu var.” iftirasına iddialı bir misal olarak gösterilen cümledeki mânâ inceliğinin izahı sadedinde “bu sermeşki” hakikaten ben de beğendim.

Hâzâ min fadlı Rabbî!

Okunma Sayısı: 1949
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Turan Bayraktar

    11.7.2025 23:47:21

    (Devamı2)Orta Anadolu'da yine bazı Türkmen Aşiretlerinde " -da, -de" eki yerine "-dan, -den" eki yani lokatif yerine ablatif eki ve ya tersi kullanılmaktadır. Mesela: "ÇarşıDAN geliyorum yerine, ÇarşıDA geliyorum" gibi. Elhasıl, "Şahin görünümlü Serçe'den Nurlarda anlatım bozukluğu" başlıklı yazı Risale-i Nurlarla ilgili ince bir meseleyi kökünden halletmiştir. Yazara (Nahit Topaloğlu) şükranlarımızı sunar, bu tür yazıların devamını heyecanla bekleriz. Selâm, duâ ve muhabbetle...

  • Turan Bayraktar

    11.7.2025 23:40:52

    Risale-i Nurlara zaman zaman çeşitli cihetlerden tenkitler gelebiliyor. Bu münekkitlerin bazıları kendilerini iyi niyetli olarak; sözüm ona, yapıcı, tamir edici gibi göstermeye çalışsalar da, Nurlara karşı gizli bir husûmet taşıdıkları her hal ve üsluplarından anlaşılıyor. Doğrudan hücum eden karanlık ruhlu nasipsizleri söylemiyorum bile.. Şahin görünümlü Serçe'den Nurlarda anlatım bozukluğu başlıklı ilmî nitelikteki yazı, Risale-i Nurları dil(lisan) açısından tenkit etme cür'etindekilerin ağızlarına kuvvetli bir tokat olmuş. Yazarın (Nahit Ağabey) eline ve diline sağlık.. Gerçekten iyi niyeti olarak, Nurların bazı cümlelerinde dil yanlışı olduğunu düşünenler için de bu yazı tam muknî, fikre itminan veren ilmî bir nitelik taşımaktadır. Eski Türkçenin lehçelerindeki, yazarın "nöbetleşme" diye adlandırdığı hal eklerinin yer değiştirmesine verilen örnekler meseleyi tam halletmiştir. Türkçedeki bu nöbetleşme durumu bugün de Türkiye Türkçesinin bazı ağızlarında görülmektedir.

  • selma

    21.6.2025 16:15:41

    Yararlı bir makale olmuş. İyi ki yazılmış, böyle açıklamalar gerekliydi. Devamı gelir İnşaallah .

  • HÇeşitcioğlu

    21.6.2025 13:08:26

    " ..... nâmında bir destan vardı. Onun ilâhî tarzındaki tabiî nazmına rûhum hoşlanıyordu." 1- Üstadın dil/ kültür atlası okyanusu özgündür önce anlamalıyız. 2- Biz ibnizamanız; üstadı şeklen değil, ruhuyla esasıyla örnek alıp üretim türetim yapmak zorundayız. 3- Üstadın dil ırmağı; Nurs deresi gibi başlayıp Vangölü gibi genleşmiş, Boğaziçi gibi kuvvetli ve derin, İdil/ Volga gibi sert akan, Eğirdirgölü gibi tatlı üretken latif , Eskişehir Emirdağ iklimi gibi sert ve mert, Denizli ve Kastamonu gibi kara/ deniz .. karışımlı bileşimli bir iman dili. 4- Muhakemat/ Münazarat’ tan Meyve Rislesi Ayetülkübra’ ya devinen evrilen bir lisan ırmağını, dar imla gramer kaidelerine hapsedemeyiz bırak ırmak yolunu kendi bulsun!..

  • Mehmet Türeli

    21.6.2025 13:00:42

    Sizin de bahis ettiğiniz gibi 'Bu tür iddialara cevabı Zübeyir Ağabey vermiş aslında. “Risâle-i Nur'da müstesna bir edebiyat ve belâgat ve îcaz; nazirsiz, câzib ve orijinal bir üslûb vardır. Evet, Bediüzzaman, zâtına mahsus bir üslûba mâliktir. Onun üslûbu, başka üslûblarla müvâzene ve mukáyese edilemez. Eserlerin bazı yerlerinde, edebiyat káidesine veya başka üslûblara nazaran pek münasib düşmemiş gibi zannedilen bir noktaya rastlanırsa, orada gayet ince bir nükte, bir îma veya ince bir mana veya hikmet vardır. Ve o beyan tarzı, oraya tam muvâfıktır. Fakat o ince inceliği, âlimler de birden pek anlamadıklarını itiraf etmişlerdir.” Sözler. S.852'

  • Ali Dinar

    21.6.2025 11:51:57

    Yardımlarınız için teşekkürler.

  • Raşit örenel

    21.6.2025 11:31:11

    Benim de Türkçe bahsi üzerinde Risale-i Nurlarla ilgili kanaatim; Kader, Üstad elindeki Risale-i Nurlarla Türkçeyi, konuşanlarının müslüman olmasının ötesinde ilmi olarak İslami bir lisan haline getirmiştir. Havas arasında ilmi ve edebi olarak Arapça ve Farsça'nın yüzlerce yıldır gördüğü haklı itibarın yanında, bin senedir İslam'ın bayraktarlığını yapan bu milletin lisanı, bu hizmete hürmeten, Risale-i Nur gibi bir abidenin vücudunda kullanılmış, Türkçe ilmi olarak ta yüksek bir İslami lisan haline gelmiştir. Hem de kültürel olarak Kürt olan muazzam bir alimin elinde. Bu yönüyle de, Kürtleri ve Türkleri, o azim Muhammedi ümmetin bünyesinden koparmaya çalışan ırkçılığa da başlı başına ilaç olmuştur.

  • A. AYDIN

    21.6.2025 01:21:08

    Evet, Üstad, bu eserleri yüzlerce kez gözden geçirip tashih ettiği halde bu tür ifadelere neden dokunmadı? Bunun birçok hikmeti olmalı. Yazıdan anladığım bu hikmetlerden biri de, Türk dilindeki çeşitliliği ve zenginliği korumak. Allah razı olsun!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı