İzmir’den Şakir Argın: “İşârâtü’l-İ'caz’da geçen ‘Bu noktaları aklına sokamayanın, Ceziretü’l-Arab’ı biz gözüne sokarız” ne demektir?” Bu cümleyi açıklar mısınız? Neden söylenmiştir?”
Nübüvvetin Delillerinden
Bediüzzaman Hazretleri, Resulullah Efendimizin (asm) peygamberliğinin hak olduğuna muhtelif cephelerden delil getiriyor. Bu cephelerden birisi, o asırda Arap Yarımadasında meydana gelen değişikliklerdir.
Bediüzzaman o değişiklikleri sıralayarak diyor ki:
“Bu noktaları aklına sokamayanın, Ceziretü’l-Arab’ı biz gözüne sokarız.”1
Bu cümle bize Miladî 600’lü yıllarda Arap Yarımadasını iyi okumamız gerektiğini söylüyor. Orada dev bir gönül inkılâbı olmuş, kocaman cahiliye âdetleri bir bir sönüp gitmiş, yerine imanın etkisiyle güzel âdetler ve kâmil ahlâklar gelmiş, Resulullah’ın (asm) sünnet-i seniyyesi o günden itibaren kafalar ve gönüller üzerinde muazzam bir inkılâp yapmış, ortaya muhteşem bir İslâm ümmeti çıkmış… O bölgede vahşet diz boyu yaşanmışken, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek gibi nice vahşetler sıradanlaşmışken…
Bir inkılâp yaşanmış. Bizim o toprakları, o zamanı, o yarımadayı, o mekânı, o insanları ve Resulullah Efendimiz’i (asm) iyi okumamız gerekiyor.
Aksi takdirde dünyada da, ahirette de kaybeden biz oluruz. Ve ortalıkta akıllıyız diye boşuna gezer dururuz.
Ceziretü’l-Arap’ta Yaşananlar
Bu delillerden Ceziretü’l-Arap, yani Arap Yarımadası ile ilgili olanlarına bakalım:
1-Çok küçük bir âdeti kaldırmak için bile çok büyük bir güç gerekiyor. Mesela Dördüncü Murad’ın padişahlığı sadece sigarayı yasak etmekle geçti denebilir. Oysa sigarayı içenler yer altına inmişler ve bu sıradan âdeti sürdürmüşler. Koca bir padişahın nice gayretine mal olan bir âdeti kimse bırakmamış.
Resulullah (asm) döneminde ise Arap yarımadasında devasa âdetler terk edilmiş. Kız çocuklarını gömmekten tutun da içki, zina, katl gibi nice pest ahlâklar Hazret-i Peygamber’in (asm) elinde bir devlet gücü olmaksızın bırakılmıştır. Yerlerine de gayet yüksek âdetler ve güzel ahlâklar gelip yerleşmiştir.
Bunu gerçekleştiren bir zatın, elbette harikulade bir zat olması lazım gelir.
2-Devlet çocuk gibidir. Teşekkülü ve büyümesi zamanla gerçekleşir. Oysa Hazret-i Muhammed’in (asm) kısa süre içinde kurduğu devlet, kurallarını yerleştirmiş ve kısa süre içinde dünyanın büyük devletlerine galebe etmiştir.
3-En küçük bir âdeti terk ettirmek ve yerine güzel âdetleri yerleştirmek için bir topluma zor kullansanız yine bu işi ruha kazınacak kadar başarmak zordur. Fakat Hazret-i Muhammed (asm) tek başına, nice kötü âdetleri terk ettirmiş, yerine nice güzel âdetleri dem ve damarlarına geçecek biçimde yerleştirmiştir.
Korku Değil, Gönül Seferberliği
4-Korku ile, tehdit ile, kuvvetle, hile ile toplumda yerleşmiş bir âdeti terk ettirmek mümkün olur. Lakin uzun sürmez. Fakat Resulullah Efendimiz (asm) sevgi ile, şefkat ile ve lütuf ile kalpleri öylesine kendisine bağlamıştır ki, gönüller üzerine öylesine taht kurmuştur ki, kızlarını diri diri gömmek kadar kaba bir toplumdan dünyanın en ince ve en nazik toplumunu meydana çıkarmıştır.
Bu inkılâbın dünya üzerinde bir benzeri daha yoktur.
Nitekim en büyük ve en güçlü bir insan bile yüz sene uğraşsa, kardeşlik hissi gibi, hürriyet hissi gibi, insanlığa muhabbet hissi gibi hislerden sadece birini, köklü olarak ancak yerleştirebilir. Oysa Resulullah Efendimiz (asm), nice yüksek hasletlerin hepsini bedevi ve dağınık bir toplumda yerleştirmiş, âdeta gönüllerine nakşetmiştir.
Dipnot:
1- İşârâtü’l-İ’caz, s. 193.