Bursa’dan İbrahim Bey: “Bütün vahşetine rağmen dinimiz savaşlara nasıl müsaade ediyor?”
Savaşı İslâmiyet İcad Etmedi ki
Savaş yoktu da onu İslâmiyet icad etmiş değildir ki..
Bunu böyle göstermek doğru değil!
İstenen o ki savaş hiç olmasın! Hep barış olsun! Hep insanlar birbirlerini sevsinler.
Ama kazın ayağı hiç öyle değil! Hiç öyle olmuyor! Ama insan olarak, gücü olan herkes için, güçsüz gördüğü herkesi susturmak ve boyun eğdirmek gibi bir zorba yanımız var.
Ama eğer bir zorba size saldırmışsa, savaştan başka yapacağınız bir şey kalmaz. Çünkü ses çıkarmadığınızda o zorba daha fazla üzerinize gelecektir. Buna da izin veremezsiniz.
Barış Hâli ve Savaş Hâli
Haksız savaş tabiki caiz değil ve haramdır da. Ama haklı savaşta işin rengi değişir.
Savaş hâli ile barış hâlini aynı şartlarda ele almamak lazım. Esas olan şüphesiz barışın bozulmamasıdır. Barış ortamında insanın burnunu kanatmak günahtır, haksız yere insan öldürmek günahtır. Herkes her şeyi adâletle hâlletmekle yükümlüdür. Kimse adaletin dışına çıkamaz, kimse kimseyi kendi kafasına göre cezalandıramaz, dövemez, öldüremez.
Kur’ân buyurur ki, “Kim bir cana kıymamış veya yer yüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de birisinin hayatını kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.”1 Kur’ân’a göre insan hayatının ve hukukunun vazgeçilmez derecede önemi ve üstünlüğü vardır.
Barış hâli ve hukuku böyledir.
Fakat bir de savaş hukuku vardır.
Keşke hiç savaş olmasa!... Fakat oluyor! Bunun suçunu İslâmiyet’e vermenin geçerli mantığı yoktur. Çünkü tarih boyunca insanın olduğu her yerde maalesef hep savaş olmuştur. Savaştan da öte; barış bir bozulmaya görsün, kadın, yaşlı, çoluk, çocuk demeden tüyler ürpertici katliamlar, vahşetler birbirini izlemiştir.
Vahşi İsrail’de gördünüz!
İslâmiyet’in yaptığı inkılaplardan birisi de, ortaya koyduğu yepyeni savaş hukukudur. Asker askere vuruşmanın ötesinde, hiçbir şekilde savaş hâlinde bulunan düşmanın kadınına, yaşlısına, çoluğuna, çocuğuna, esirine, kölesine, efendisine, savaşmayan insanına dokunulmaz, dokunulmamıştır. Onların burnunu kanatmak haram ilan edilmiştir! Meselâ, Müslümanların muzaffer olduğu Bedir Savaşında alınan esirler kılına bile dokunulmadan serbest bırakılmıştır.
Düşman Saldırmışsa
Barış düşmanın eliyle bozulur ve saldırıya uğrarsanız, savunma durumunda kalırsanız, düşman size saldırırsa, çoluk ve çocuğunuz acımasız biçimde düşman elinde kalmışsa…
İşte o zaman savaş şartları devreye girer, savaş hukuku devreye girer; savaşırsınız, dîninizi, vatanınızı ve milletinizi korursunuz.
O zaman düşman askeri vururken siz ölüm olmasın diye elinizi kolunuzu bağlayıp duramazsınız! Durursanız düşman sizi öldürmekle kalmaz, kadınınızı, kızınızı, çoluk çocuğunuzu, yaşlınızı sadece öldürmez, katliamdan geçirir! Milletinizi ve dininizi ortadan kaldırır.
Müslüman vatanını ve milletini böyle bir tehlikeye maruz bırakamaz. Bu nedenle dinimiz barış için bütün yollar kapanmadan savaşa izin vermez.
Yollar kapanmışsa da yapacak bir şey kalmaz. Düşman vurmaya geçmişse siz de vurursunuz! Duramazsınız!
İslâm’ın muradı zulmü kaldırmaktır.
Dipnot:
1- Maide Suresi: 32.