“Hazret-i Ali (ra), o mu’cizevâri kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ı Âzam (ks) o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar. Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi mânen alkışlıyorlar. Evet, hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri ihlâsa binaen gelir. Eğer bilerek bu ihlâsı kırsanız, onların tokadını yersiniz. Onuncu Lem’adaki şefkat tokatlarını tahattur ediniz.” cümlesi bize ne anlatmak istiyor?
Sarsılmamak elde değil
Bir Nur Talebesi olarak bu cümleyi okuyup sorumluluktan sarsılmamak elde değil! Üzerinizde ne yüksek iradelerin iltifatları olduğunu düşünmek bile heyecan verici. Demek ne zor bir asırda yaşıyoruz ki, az bir ameliniz bile yüksek iltifatlara kapı aralıyor.
Burada “tokat”ı iltifat sayalım; ne deriniz? Bu tokatlar herkese gelmez çünkü.
Nasıl bir üstada talebe olduğumuzun farkında mıyız acaba?
Buradan âleme seslenmeli değil miyiz: Ey insanlar ehl-i Necat olmak için Bediüzzaman’ı inanarak okuyun!
Gavs-ı Azam’ın civarında bir gayr-i Müslim yaşıyormuş. Bir gün Hazret-i Gavs sohbet ederken merak etmiş ve sadece pencereden bakmış.
O gece rüyasında belinin yukarısının yanmadığını görmüş. “Bir bakmakla belimi yanmaktan kurtardım” demiş. Ona demişler ki: “İçeriye tamamen girseydin kurtulurdun!” Ertesi günü gitmiş ve Hazret-i Şeyh’e intisap etmiş. Unutmayalım ki, dünün Hazret-i Ali’sinin (ra) ve Hazret-i Gavs-ı Azam’ının (ks) feyzi, nuru, ruhu, hidayeti, asaleti, bereketi, yolu, yordamı, anahtarı bugün Bediüzzaman’dadır! Yani Risalelerdedir!
Sarsılmamak elde değil!
Sırr-ı ihlâs, sırr-ı ihsan
Demek o yüksek iltifatlara sırr-ı ihlâs yetiyor! Sırr-ı ihlâs nedir? Yaptığını Allah için yapmaktır! Yapmadığından da Allah için kaygı duymaktır. “İhsan” sırrına ermektir. İhsan, Resulullah Efendimiz’e (asm) Hazret-i Cebrail’in (as) öğrettiği bir sırdır. Şöyle ki:
Bir gün Resulullah (asm) ashabıyla otururken Cebrail (as) bembeyaz giyimli bir misafir olarak çıka geldi. Resulullah’a (asm) “İslâm nedir? İman nedir? İhsan nedir?” diye sordu. Resulullah Efendimiz (asn) cevap verdikçe de, “evet doğru söyledin!” dedi. Ashab şaşırmıştı. Hem soruyor, hem doğru söyledin diyordu. Hz. Cebrail’in (as) sorulardan birisi olan “ihsan nedir?” sorusuna, Peygamber Efendimiz (asm) şöyle cevapladı: “İhsan, Allah’ı görürcesine Allah’a kulluk etmendir. Her ne kadar sen Allah’ı görmesen de, Allah seni görüyor!”1
Bu sır bir emanettir
İşte bu sır, bu zamanda, “İhlâs Risalesiyle” hizmet eden Nur Talebelerinin omuzundadır. Bir Nur Talebesi her işini, her hizmetini, her amelini Allah’ı görürcesine yapar. Çünkü bilir ve inanır ki, kendisi Allah’ı görmüyorsa da, Allah kendisini görmektedir.
Dolayısıyla bu zamanda hizmet edenin “ihlâs ve ihsan” sırrını elde etmesi gerekir. Bunun için de İhlâs Risalesini çok okuması gerekir. İhlâs Risalesini hiç ara vermeden okumalıdır. Bu sebeple Bediüzzaman, “Bu Lem’a lâakal her on beş günde bir defa okunmalı.”2 demiştir. Aksi takdirde tokat gelebilir.
İhlâs Risalesini, ifade edildiği gibi, her on beş günde bir defa okuyan hem hizmet eder, hem Hazret-i Ali (ra) ile Hazret-i Gavs-ı Azamın (ks) ve Üstadının duasına ve alkışına mazhar olur, hem onların tokadından kurtulur; hem de hizmetinde Allah’ın rızasına ve lütfuna inşallah mazhar olur.
Dipnotlar:
1- Buharî, İman, 36; 2- Lem’alar, s. 274.