Trabzon/Araklı’dan Muhammed Şahintürk: “Şakk-ı kamer nasıl gerçekleşmiştir? Sonradan bir parçası yere düşmüş diyenler var; doğru mudur?”
Mu’cize Farklı, Sihir Farklıdır
Peygamber Efendimiz’in büyüsünün değil ama, mu’cizesinin gök yüzüne de tesir ettiğinin resmi şakk-ı kamer mucizesidir. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, şakk-ı kamer mu’cizesi, meleklerde miraç mucizesi gibi gerçektir.1 İlk defa melekler miraçla, gök yüzünde bir insanın gezdiğini gördüler. Şakk-ı kamerle de ilk defa insanlar yerden gökteki ayı bölen bir dirayetle ve iradeyle karşılaştılar.
Bu akla ve vehme verilmiş bir cevaptı. Diğer mucizeler gibi aklın iradesini elden alan bir tecelli değildi. Bütün mu’cizelerin görünüşte aklın ihtiyarını ve iradesini elden aldığı sanılır. Oysa öyle değil! Mu’cizeler sadece akla kapı açıyor, gösteren iradenin peygamber olduğunu belgeliyor, inanıp inanmamayı kişiye bırakıyor. Aklın ihtiyarını elden almıyor.
Bütün mu’cizelerde sihre benzeyen bir olağanüstülük vardır. Şeklen benziyor ama esasta mu’cize farklı, sihir farklıdır.
Ebu Talib’in Yetiminin Sihri mi?
Peygamberliğin sekizinci senesindeydi. Bir gece Peygamber Efendimiz (asm), ay ışığı altında ashab-ı kiramla sohbet etmekteydi. Kureyş kabilesinin ileri gelenleri Peygamber Efendimiz’den (asm) yapamayacağını düşündükleri bir mu’cize istediler. “Ya Muhammed! Eğer gerçekten Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber isen ay’ı ikiye böl.” Dediler. Resulullah Efendimiz (asm): “Eğer bunu yaparsam iman eder misiniz?” buyurdu. Onlar: “Evet, iman ederiz.” Dediler.
Peygamber Efendimiz (asm) şehadet parmağını kaldırdı, bismillah diyerek ay’a işaret buyurdu. Ay iki parça oldu. Efendimiz (asm): “Şahit olunuz! Şahit olunuz!” buyurdu.
Kureyşliler ise, “Bu da bir sihridir.”2 “Ebu Talib’in yetiminin sihri göklere de tesir etti.” Dediler.
Kur’ân bu mucizeyi şöyle anlatıyor: “Kıyamet yaklaştı. Ay yarıldı. Onlar bir mu’cize görseler, hemen yüz çevirip, ‘bu öteden beri bilinen bir sihirdir’ derler.3
Mu’cize bu kadardır. “Kamer iki parça olmuş bir parçası yere inmiş” ilavesi uydurmadır. Bu yüksek mucizeyi değerden düşürmek için bir münafığın karıştırmasıdır.
Şakk-ı kamer hadisesine kendi içinden ilk önemli şahit, müşriklerin inkâr etmeyip sihir demeleridir. Eğer bu hadise bugün bazı nadanların iddia ettikleri gibi hiç vaki olmamış olsaydı müşrikler sihir demeyeceklerdi. Çünkü vaki olmamış bir olaya sihir denmez.
Medeni Milletlerin Tarihlerine Neden Geçmedi?
Bugün bu mucizenin gerçekleşmediğine dayalı ortalıkta hezeyanlar dolaştırılıyor. Bu Müslüman milletin çocuklarının imanını çalmak isteyen çeteler cirit atıyor. Bediüzzaman onlara cevap veriyor: “Şakk-ı kamer, bir volkanla inşikak eden bir dağ gibi mümkündür.”4
Şakk-ı kamer medenî milletlerin tarihlerine elbette geçmedi. Çünkü bu olay gece vakti, herkes uykuda iken, ani bir şekilde, sadece orada bulunan inkârcıları susturmak için gerçekleşti. Dünyanın çeşitli yerlerinde elbette görünmeyecektir. Görünse bile görenler ya gözlerine inanmayacak, ya da Hazret-i Muhammed (asm) ile irtibatını kuramayacak, garip bir gök hadisesi zannedecektir. Zaten o an İngiltere ve İspanya’da güneş yeni batmış, Amerika’da gündüz, Çin’de ve Japonya’da sabah yeni olmuştur. Başka yerlerde havanın sisli olması, bulutlu olması, ayın doğmamış olması gibi başka sebeplerle görünmemiştir.
Sadece bu olayın Hindistan’da göründüğü ve Hint kaynaklarına “Ayın ikiye bölündüğü yıl” olarak geçtiği şeklinde bir bilgi vardır.5
Dipnotlar:
1- Eski Said Dönemi Eserleri, Lemaat, s. 472., 2- Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 36, Tefsîr, 54/1; Müslim, Kıyâmet, 44, 45., 3- Kamer Suresi: 1,2., 4- Mektubat, s. 248., 5- https://www.irfi.org/articles/articles_501_550/hindu_patron_of_muslim_heritage.htm.