Tarihçilerin tespitiyle asırlar boyunca ortadan kalkan toplumların ortak özelliği ahlâkî yönden çöküştür. Ahlâkî çöküş maddî çöküşü beraberinde getirir.
Günlük hayatımızda da defalarca misalini gördüğümüz bir hakikattir. Önemsenmeyen küçük sanılan ahlâkî hatalar insanı uçurumun kenarına getiriverir. Parmağını kaptıran kolunu kaybeder. Manevi buhranın, toplumsal cinnetin tohumları böyle atılır.
Gittikçe yükselen bir çizgide artan şiddet ve suç olayları bu cinnetin boyutlarını gösteriyor. Hiçbir şey yapılmıyor değil. Elbette toplum eğitimi için yapılan güzel faaliyetler var, ama yeterli değil ne yazık ki! Zira tahrip çok kolay. Tamir etmekse bir o kadar zor. O yüzden tamircilerin sıkı ve plânlı çalışmaları gerekiyor.
Kaynağını Kur’ân ve Sünnet’ten alan “maneviyat eğitimi” aynı zamanda bir tamir hareketidir de. Yetişkinler olarak kendimize ve çocuklarımıza yapabileceğimiz en büyük iyilik “maneviyat eğitimi”ni kazanmak ve hayatımıza ihlâsla geçirmektir.
Bu eğitim en mükemmel ve tamamlanmış haliyle Peygamberimizin (asm) sünnetinde inceden inceye işlenmiştir.
Anne babaların, büyükannelerin, aile büyüklerinin çocuklarına, torunlarına verecekleri en büyük hediye onlara helal haramı öğretmeleri ve hayatlarıyla göstermeleridir.
BÜSBÜTÜN ÜMİTSİZ DEĞİLİM
Yaşadığı yıllarda toplumsal hayata ekilen değerlerin tohumlarına bakarak, nasıl meyveler vereceğini anlayan, gören ve tedbirlerini alan Bediüzzaman Hazretleri kadim dostu Eşref Edip’in “Yüz binlerce imanlı talebeleriniz size âtî için ümit ve tesellî vermiyor mu?” sorusunu bakın nasıl cevaplıyordu:
“Evet, büsbütün ümitsiz değilim. Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.” (Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat)
HÜLÂSA
Mânevî temelleri sarsılan Batıdan bulaşan materyalizm illetinin getirdiği ahlâkî hastalıklara karşı Batının formülleri ile başa çıkmaya çalışmanın mümkün olmadığı günleri yaşıyoruz.
Şimdi maneviyat eğitimi zamanı... Çalışmalarımızı iman hizmeti üzerine yoğunlaştırıp ömür yettiğince ona çalışmak gerek!