"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Doğru söylüyormuş gibi yapmak

Yasemin YAŞAR
13 Kasım 2021, Cumartesi
İranlı Müslüman sosyolog, düşünür ve yazar Ali Şeriati bir yazısında şöyle yazıyordu: ‘’Sîretsiz sûretlerin vaaz kürsülerini işgal ettiği bir suratsız adamlar zamanındayız. Sîretsizler, sûret-i haktan görünerek suratsızlıklarını gizliyor. Ne utanmaz yüzler gizliyor o meş’um perde.’’

“Sûret” biçim, görünüş, kılık, “siret” ise ahlâkî güzelliği, derunu, maneviyatı, içselliği ifade eden Arapça sözcüklerdir. Başka bir Arapça sözcük olan suretâ ise zahiren, görünüşte anlamına gelir. Dolayısıyla kelimenin aslı sureta haktan görünenler olsa gerektir. Yani “suretâ haktan görünerek” dendiğinde, doğrudan “görünüşte haktan yana imiş gibi yaparak” anlaşılabilir.

Peki neden bu konu?

Ali Şeriat’inin ifade ettiği gibi “sureta haktan görünen”, hakikatin değil, başka şeylerin hatırını yapmaya çalışan bazı hocaların, Bediüzzaman’ı öven sözlerine rastlıyoruz. Zahiren bakınca “A ne güzel! “Bak bizim söylediğimiz hakikate gelmişler” gibi düşündürürken arka planda ciddî bir cerbezeyi hissetmemek mümkün değil.

En iyi niyetlerimizle aslında, ne dediğini ne diyeceğini bilmeyen bir o dala basan, bir bu dala basan bu zihniyeti Risale-i Nur’a olan cahilliği ile bir kenara bırakarak, bunu bilinçli yapan cerbezeci yapılara dikkat çekmek istiyorum.

Allah’ın gör dediği yerden bakmamak adınız ilahiyatçı da olsa, hoca, şeyh de olsa “şeytanın gör dediği yerden” bakmayı netice verecektir. İman hakikatlerini ilmi yollarla anlatmayı, hayatının bir gayesi olarak ortaya koyan bir Üstadı, sadece tasarrufu devam eden bir zat gibi göstermek, onun ismini, sohbetinin içerisinde, başka başka şahsiyetlerle beraber zikretmek, Bediüzzaman’ın hakikati haline, manevi makamına, misyonuna gölge düşürmek, ibreti ve hikmeti, ilmi, gözlerden kaçırmaktır. İşte tam da bu durum “sureta haktan görünen” cerbezecilerin işidir. Çünkü parmak ayı gösterirken, milletin dikkatini aya değil parmağa çekerseniz ve pazarlarsanız, kıymetliyi kıymetsiz, değerliyi değersizleştirmiş olursunuz.

Cerbeze bugün hep hakkı batıl, batılı hak suretinde yapılmıyor anlaşılan. Bazen hakkın hakkını teslim etmemek, hakikatin derecesini düşürmekle de yapılıyor. Yani cerbezenin materyalleri sadece olumsuzluklardan oluşan, olumsuz duygulardan harmanlanan veya iki zıt ve uç durumların yer değiştirilmesi ile yapılan bir şey değildir.

Bazen iyilerin kendi içindeki yanlış mukayesesi dahi bir cerbeze olabilir. Daha iyiyi normalleştirmek üst makamdakini alt makamdakiyle beraber zikretmek veya değersiz bir kişinin değerli olanı ağzına alarak yıpratması da bir cerbezedir. Siyasi cenahın kullandığı cerbeze çeşidi bu olsa gerektir.

Demek ki müsbet duygulardan hareketle de, yani hakkı tam teslim etmemekle de insan cerbeze yapabiliyormuş. 

Nitekim Risale-i Nur satırlarında bu iki durum şöyle ifade buluyor: “Görülmüyorki, cerbeze-âlûd bir âşıkın nazarında umum kâinat birbirine muhabbetle müncezip, rakkasâne hareket edip gülüşüyor. Veyahut çocuğunun vefatıyla matem tutan bir vâlidenin cerbeze-âlûd me’yusiyeti nazarında umum kâinat hüzün-engizâne ağlaşıyor. Herkes, istediği ve haline münasip gördüğü meyveyi koparır.” (E.S.D Eserleri.)

Doğru söyleyerek nasıl gıybet yapılıyorsa, doğruları ifade ederken hakikatin değerini düşürerek de cerbeze yapılabilir. Evet, görünüşte Bediüzzaman’ı öven takdir eden ifadeler fakat daha sonraki yanlış kıyaslar veya övdüğü alimin belki de kendisinin hiç öne çıkarmadığı ve istemediği bir vasfını öne çıkarıp o ondan ibaretmiş gibi göstermek de pek ala bir cerbezedir.

Bu hileleri görmek veya bu kısır bakışları sezmek gerekir. Bu da ancak bu davayı çok iyi bilen, davasına sadâkatle bağlan, hizmetinin içindeki ihsanat-ı İlâhiyeye kanaat edip, alayiş nümayişe ihtiyaç duymayanların fark edebileceği bir durum olsa gerektir.

Hasılı çok dikkat, teenni ve ihtiyat lâzımdır. Şeytan her türlü hileyi kullanmaktadır. Siretsiz suretlerin eline aldığı, diline doladığı her değeri, değersizleştirdiği bir asırdayız. Nitekim hakikatler sureten sessizdir. Hakikatin şu hocanın, bu şeyhin, o siyasetçinin ağızlarına alınmasına ihtiyacı yoktur. Hakikatin kendisi zaten asumanı inletecek kadar bağırmaktadır.

Bu yüzden hakikat birilerinin bağırmasına ihtiyaç duymaz. Zaten çok bağıran adamları görünce aklıma Ernest Hemingway’in bir sözü gelir: “Burada fikirler zayıf... Sesini yükselt!” 

Ses, çoğu kez zayıf fikirlerin kaldıracıdır. Sesini yükselten, desibel hesabıyla haklı çıkacağını sanır.

Okunma Sayısı: 2277
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali

    13.11.2021 13:12:14

    " En tehlikeli yalan içine doğru karıştırılmış yalandır."

  • Oğuz Yiğiter

    13.11.2021 11:16:35

    Allah razı olsun. Tahkik ehli, temyiz kabiliyetli, analitik düşünen talebeler yetiştiren Risale-i Nur'a talebe olan birinin; okuduğu veya işiittiği bir sözü, nakkad ve sarraf titizliğinde bir hassasiyetle değerlendirmesi gerektiğini, bu süzgeçlerden geçmeden kalbe girmesine yol vermemek gerektiğini anlatan müdakkik bir nazar. Tebrikler, dualar...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı